3 Aralık 2011 Cumartesi

Osmanlı kadınının aile ve toplum içindeki yeri

Günümüzde, kadının konumu ve hakları tartışılırken birkaç cümle ile de olsa geçmişe Osmanlı kadınının aile ve toplum içindeki yerine dönülerek birtakım alıntılar yapılır.

Ancak bu yorumlar, tartışmanın taraflarına göre değişir. Kimilerinin kafasında hâlâ Osmanlı kadınının peçe ve kafes ardında 2. sınıf vatandaş olarak yaşadıkları tavsiri varken, konu ile ilgili ciddî araştırmaların tam tersini gösterdiği görülür. Osmanlı kadınları, kafes ardına bakıldığında aydınlık ve canlı bir dünyaya, aile ve arkadaşları arasında bolca sevgiye dayalı itibarlı bir yere sahip; sosyal ve manevî yönden tam olarak doyuma ulaşmış huzurlu kadınlardır. Bu aşamada sağlam deliller ışığında yapılan araştırmaların önemi daha iyi anlaşılır. Çünkü onlar birer delildir.

Bu gerçek ile hareket edip 1991’den beri aralıklarla araştırmalarını sürdüren Aişe Aslı Sancar Hanım ile Osmanlı’da kadının yeri ve Avrupa’daki kadının arayışları hakkında genel olarak konuştuk.

BİRBİRİNE ZIT İKİ YORUM GERÇEĞE GÖTÜRDÜ
1944 ABD doğumlu Aişe Hanım, 1968 yılında üniversitede iken Müslüman olmuş. 1976 yılında temelli yerleştikleri Türkiye’de Osmanlı kadınının hayatı hakkında karşılaştığı birbirinin zıddı iki yorum, onu araştırmaya sevketmiş. Araştırdıkça derinleşmiş, yeni şeylere rastlamış. Geçen sene bulunduğu Montreal şehrindeki Mcgill Üniversitesi’nde konu ile ilgili rastladığı orijinal eserlerden çok faydalandığını söyleyen Aişe Hanım, “Özellikle, bu konu ile ilgili yazılmış bir çok eseri okudum. Bunlar Avrupa’dan gelen seyyahların gözlemlerinin bulunduğu eserlerdir. Ayrıca Osmanlı şer’î sicilleri Hakkında yazılmış araştırmaları inceledim. Şer’î siciller temel kaynak niteliğindedir. Şer’î sicillere bakıldığında bir kadının mihir, nafaka, boşanma vs. gibi birçok konuda, ihtiyaç duyduğunda, mahkemeyi kullanabilme hakkına sahip olduğunu görebilirsiniz. Ve mahkeme sonunda verilen kararlar, kadının Hakkını korumuştur. Ancak seyyahların eserlerini okurken dikkatli olmak gerekir. Çünkü olaya artniyetle yaklaşanlar tamamen hayal mahsulü ve gerçeklerin çarpıtıldığı şeyler yapabiliyor. Örneğin Lady Montague’nin ‘Türkiye Mektupları’ adlı eserinden ‘Mr. Hill ve onun gibi diğer seyahatname yazarlarının, Türk kadınının esaretine acıdıklarını okurken şaşıyorum. Burada kadınlar diğer ülkelerde olduğundan daha hür ve serbest olarak ömürlerini devamlı eğlence içinde geçiriyorlar..’ cümlelerini okuduğumuzda bazı seyyahların ön yargılı olduklarını anlayabiliriz” dedi.

ABD’DE ‘OSMANLI KADINI’
KONULU SEMİNER

Son senelerde batıdaki ilmî çevrelerde Osmanlı kadınına ilgi artmaktadır. Meselâ ABD’de geçen sene sadece “Osmanlı kadınının” konu alındığı bir seminer düzenlenmiştir.

Osmanlı’daki kadının, erkek dünyasından ayrı hayat tarzı, zaman ve enerjisini bütünüyle ailesi üzerinde yoğunlaştırmasını sağlar. Aynı şekilde erkeğin de evine ve eşine bağlılığı düşünülürse ailenin huzurlu olmaması için bir sebep kalmaz. Aişe Hanım, konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı:

ADALET Mİ, EŞİTLİK Mİ?
“Bugün Batılı kadın, erkek ile eşitlik üzerinde duruyor. Oysa Osmanlı’da adalet ön planda idi. Prensipler farklı olunca, sonuçlar da çok farklı oluyor. Biri aileyi yıkarken diğeri daha da kenetlenmesini sağlıyor. Ayrıca bugün Batı’ya baktığımızda kadın istediği tüm hakları elde etmiş gibi görünüyor. Artık erkek ile yan yana otoyol yapımında bile çalışabilir. Ancak bu adalet midir? Kadın narin yapısı ve annelik vazifesini gözetmeden talep ettiği haklardan zararlı çıkmış; kendisinin, ailesinin, çocuğunun zedelenmesine, toplum içinde değerinin düşmesine, şiddete daha çok maruz kalmasına sebep olmuştur. İnsanların iç yapıları güzelleştirilmeden, iyileştirilmeden konan kanunlar bir işe yaramaz. Bu arada aklınıza ‘Pekiyi Osmanlı’nın özelliği neydi?’ diye bir soru gelebilir. Osmanlı çok iyi kavradığı ve özümsediği İslam dini sayesinde kadınlara değer veriyordu. İslâm, kadını ezmemiş bilâkis yüceltmiştir. Erkek, İslâm sayesinde kadına saygı duyuyor; kadın, İslâm sayesinde, dininin, kendisinin ezilmesine izin verilmeyeceğini bildiği için gerektiğinde haklarını arıyordu. Bugün Batılı kadınlar ve erkekler bu şuura ermeliler.”

Aişe Hanım son olarak hanımlara şunları söyledi:
“Ben Batılı kadınların feryatlarını anlıyorum. Gerçekten hallerinin içler acısı olduğunu ve geçmişte haklarının istismar edildiğini biliyorum. Fakat Türk kadınının durumu farklı. Osmanlıd7a kadınlar adalet içinde yaşamışlar. Eğer Türk kadını geçmişinde olduğu gibi haklarını arayabilir ve koruyabilirse dünya kadınlarına güzel bir örnek olabilir.”

BU ADALET Mİ?
“Bugün Batılı kadın, erkek ile eşitlik üzerinde duruyor. Oysa Osmanlı’da adalet ön planda idi. Prensipler farklı olunca, sonuçlar da çok farklı oluyor. Biri aileyi yıkarken, diğeri daha da kenetlenmesini sağlıyor. Ayrıca bugün Batı’ya baktığımızda kadın istediği tüm hakları elde etmiş gibi görünüyor. Artık erkek ile yanyana otoyol yapımında bile çalışabilir. Ancak bu adalet midir?
 BATILI KADINLARIN FERYADIN ANLIYORUM
“Ben Batılı kadınların feryatlarını anlıyorum. Gerçekten hallerinin içler acısı olduğunu ve geçmişte haklarının istismar edildiğini biliyorum. Fakat Türk kadınının durumu farklı. Osmanlıd7a kadınlar adalet içinde yaşamışlar. Eğer Türk kadını, geçmişinde olduğu gibi haklarını arayabilir ve koruyabilirse dünya kadınlarına güzel bir örnek olabilir.
Osmanlı kadınına dair
Osmanlı kadınlarının toplumdaki yeri konusunda bu sefer tarihçiler konuştu. Yaklaşık bir ay önce çıkan iki kitap (Prof. Dr. İlber Ortaylı 'Osmanlı Toplumunda Aile', Pan Yayıncılık ve editörlüğünü Madeline C. Zilfi'nin yaptığı Modernleşme Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Tarih Vakfı Yayınları), toplumumuzda uzun süredir tartışılan Osmanlı'da kadın, harem hayatı, kadının toplumdaki ve erkeğin yanındaki yeri konularına ışık tutuyor. Toplum kadar bu konuda bilgi kıtlığı çeken akademik çevre ve hareme endekslenmiş romanlar yazan yazarlarının da dikkatle okuması gereken kitaplar; şimdiye kadar söylenenlerin gerçekle ne kadar bağdaştığını göstermesi açısından çok önemli.
Eve kapanmayan kadın
Osmanlı ile ilgili kamuoyunda en çok tartışılan iki hususta (kadın hakları ve çokeşlilik) vereceğimiz iki örnek hem yeni hem de belgelere dayanması bakımından doyurucu. Birinci örnek, Madeline C. Zilfi'nin editörlüğünü yaptığı Modernleşme Eşiğinde Osmanlı Kadınları kitabından (1994'te Maryland Üniversitesi tarafından düzenlenen ve ABD'li, Avrupalı ve Ortadoğulu bilimcilerin katıldığı 'Osmanlı İmparatorluğu'nda Kadınlar' isimli sempozyumun bildirilerinden oluşuyor) alınma. Kitapta 'Osmanlı İmparatorluğu'nun uçsuz bucaksız sınırları içindeki kadınlar şimdiye kadar düşünülenin tersine evlerine kapanmış, toplumdan yalıtlanmış değillerdi; özellikle Osmanlı kadı sicilleri kadınların çeşitli sosyal ve iktisadî sorunlarda bizzat kamu alanına çıktıklarını gösteriyor.' denildikten sonra şu örnek verilerek yukarıdaki cümleler daha da somutlaştırılıyor. 'İstanbul'da, Keçeci Piri Mahallesi'nde ikamet eden Abdullah kızı Ayşe bizzat kadıya giderek, kocasından aralarında "hüsn–i muaşeret" olmadığı için boşanmak istediğini bildirmişti.'
Çok eşlilik var mıydı?
İkinci örneğimizi ise günümüzün en yetkin ve en saygın tarihçilerinden biri olan Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın Osmanlı Toplumunda Aile kitabından alıntıladık. Burada Osmanlı'da çokeşliliğe değinen Ortaylı 'Osmanlı ailesinin çok zevceli bir düzene dayandığı yaygın bir kanaattir, fakat yanlıştır. Osmanlı cemiyetinde polygamie denen çok zevceli evlilik; ne gayri ahlaki (zaten toplumda az görülür) ne de gayri kanuni bir durumdur, ama hoş karşılanmaz.' diyor. Nüfus kayıtlarının çok daha iyi tutulduğu İstanbul'dan Cem Behar'ı kaynak göstererek bir de oran veriyor: 'İstanbul'da çokeşli erkeklerin oranı % 2,5'tur'. Ortaylı 'Osmanlı Toplumunda Aile' denilince sadece Türk ailesinin akla gelmemesi gerekiyor diyerek şu tanımlamayı yapıyor: "Tuna kıyısında yahut Rodoplar'da yaşayan Hıristiyan Bulgar aile gibi Hicaz'ın Arapları, Anadolu'nun Sünni şehirli, Alevi köylü Türkleri; Kürt aşiretlerindeki aile, adalı ve Egeli Rumlar, Bosna'nın Müslümanları, yedi iklim dört bucaktaki Yahudi ailelerinin hepsi Osmanlı ailesidir. Osmanlı aile yaşamında farklılıklar dinî olmaktan çok bölgeseldir, hattâ etnik olmaktan çok coğrafîdir."
İlber Ortaylı külliyatı
İlber Ortaylı'nın Turhan Kitabevi'nden çıkan 600 sayfalık ikinci eseri ise 1976'dan beri yayınlanan makalelerini kapsıyor. Osmanlı toplumunun ve ülkelerinin renkli yapısındaki ortaklıkları gözler önüne seren; gerek üslup ve gerekse de içerik açısından son derece zengin olan bu kitap, en çok Ortaylı'yı takipte zorlanan meslektaşları ve okurlarını mutlu edecek.
İlber Ortaylı'nın 30 yıldır yazdıklarının bir kısmından oluşan' kitap da şu ana başlıklardan oluşuyor: Osmanlı Kurumları ve Değişim, Osmanlı Şehirleri ve Ulaşım Sistemi, Abdülhamid Döneminde Osmanlı İmparatorluğu, Osmanlı Yönetiminde Dini Gruplar, Rus–Türk İlişkileri, Avusturya ve Osmanlı, Modernleşmenin Yeni Düşünce Dünyası. Ellinin üzerinde makale bulunan 'Osmanlı İmparatorluğu'nda İktisadi ve Sosyal Değişim' eserindeki notlar; çok sayıda belge ve haritayla destekleniyor. Yine eserin ikinci cildinin ise kısa bir süre sonra neşredileceği belirtiliyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder