3 Aralık 2011 Cumartesi

Kadınlar yaşlı görünmekten neden korkar

"Yaşlılığı kabullenmek değil anlamlı kılmak lazım
39'dan 40'a, 50'li yaşlardan 60'a geçmek bir hayli zordur çoğu kadın için. Yüzündeki ilk çizgi, saçının ilk beyaz tüyü, elinin üzerindeki kahverengi lekeler artık yaşlanmaya başladığının küçük habercileridir.

Torunların birer ikişer doğması, bayramlarda eli öpülmeye gelinir olmak sevinçle beraber hüzün de getirir kadın ruhuna. Gençlerin 'teyze' diye hitap etmeye başlaması tuz biber eker üstüne. Her gün ekranlardan 'değer verilmek ve sevilmek için genç ve güzel olmak gerektiği' anlayışı empoze edilirken, orta yaşını aşan kadınlara da yüzünü gerdirmek, botoks yaptırmak, vücut yağlarını aldırmak gibi çareler öneriliyor. "Her yaşın kendi güzelliği vardır" dense de yaşının güzelliğini fark ederek yüzündeki çizgilerle mutlu olmak herkesin harcı değil gibi.
Yaşı sorulmaya cesaret edilemeyen kadınlar devrinde, yaşlanıyor olmanın, artık yaşlı sayılmanın kadın ruhunda estirdiği hüzünleri, mutlulukları konuşmak için yazar Afet Ilgaz'ı aradık. İlk sözü, "Siz beni arayana kadar yaşlı olduğumu hiç hatırlamamıştım." oldu. 67 yaşındaki Ilgaz, bütün yaşlarını kendiyle barışık geçirmiş, geçmişi ve geleceği düşünmektense an'ı değerli kılmayı düstur edinmiş. Bütün insanların 'ibnül vakt' yani 'vaktin çocukları' olduğunu söyleyen Ilgaz, "Aslında sadece içinde bulunduğumuz an'ı yaşıyoruz; ama farkında değiliz. Nostaljilerle hayatımızı süslüyoruz; ama yıllar önce acıları, sevinçleri yaşayan o kişi bugünkü biz değiliz. Bu yüzden, ihtiyarlığa intibak edemeyeceğimizi sanmamıza rağmen farkına bile varmadan o an ne gerekiyorsa onu yapıyoruz." diyor.
17'sinde başladığı yazı hayatı 50 yıldır süren Ilgaz, halen haftada 4 gün Milli Gazete'de fıkra-makale türünde köşe yazıyor. Gençken yaşlanacağını düşünmediği gibi, bugün de gençliğe özlem duymuyor. Günleri okuyup yazmakla geçiyor. 96 yaşındaki annesiyle birlikte yaşıyor. Üç evladından 6 torun sahibi olan Ilgaz, on'lu yaş dönümlerinde, çocuklarını evlendirirken veya torunları doğduğunda artık yaşlandığını düşünmenin aklına bile gelmediğini söylüyor. Yalnızca, 39'dan 40'a geçerken "sanki hayat kaçıyor da yakalayamıyormuş gibi" hissettiği için hüzünlenmiş biraz. Sonraki yıllarda, Allah'a inancının da verdiği rahatlık ve artık işin 'künhüne vakıf olma' bilinciyle telaşlarından kurtulduğunu belirtiyor. Son yıllarda çocukları doğum günü hediyesi getirince fark ediyormuş ömründen bir yılın daha geçtiğini.
Kadınlar yaşlı görünmekten neden korkar?
Bu soruya "Acaba bütün hayatlarını görünme denen şeye mi bağlamışlar, bütün hayatlarını kendini güzel göstermeye ve görünmeye bağlı bir etkilemeye mi adamışlardır? Belki de bundandır." diye cevap veren Afet Ilgaz, şöyle devam ediyor: "Çok şükür ben böyle bir handikapa düşmedim. Yazılarımla ve kitaplarımla gündemi yeterince etkilediğimi düşünüyorum. Böyle bir derdim yok; ama insanları itmeme anlamında kendime çekidüzen vermeye de çalışıyorum. Yüzümdeki kırışıklara pek fazla aldırmadım. Sıkıntılı bir dönemin sonunda dudaklarımın kenarında ilk çizgiler belirdi. Yazı yazıyordum, öğretmendim ve çocuklarımı büyütüyordum. Fazla etkilemedi. Baktım, gördüm ve geçtim. İlk beyaz saç da etkilemedi. Beyaz saçı seviyorum zaten. Saçlarım silme beyazdır şimdi. Boyatmayı da düşünmedim. Eskiden kına yakardım; ama şimdi üşeniyorum biraz."
İnançlarının yaşlılığı kabullenmede büyük etkisi olduğunu düşünüyor Ilgaz. Çünkü inanan insan için ölüm bir mekan değiştirme sadece. Zaten ihtiyar kadınlar cennete giremeyecek, çünkü orada herkes 33 yaşında olacak. İnanan insanları daha genç ve mutlu bir hayatın beklediğini ifade eden Ilgaz, "Allah'a ve ahirete imanı olan kişi yaşlılığı ve ölümü daha kolay kabulleniyor. O teslimiyet ve kadere inanma var ya, bütün sebepleri yerine getirip sonunu Allah'a bırakma davranışı ile biz daha mütevekkil, daha sakin oluyoruz. Hatta mutlu ve huzurluyuz. Ölümü son olarak gören ihtiyarlar mutlu olamıyor." diyor.
Yaşlılığa ikinci çocukluk dönemi de denir. İnsan yaşlandıkça çocukça isteklerde bulunur, bazı şeylerin yapılması için ısrar eder veya söyleneni yapmak istemez. Yaşlılardan en sık duyduğumuz şey ise, "ben senin yaşındayken..." ile başlayan cümlelerdir. Afet Ilgaz, kendisinin böyle şeylere vakti olmadığını söylüyor. "Ben senin yaşındayken" ifadesini hiç kullanmadığını vurgulayan Ilgaz, bu tutumu yanlış buluyor ve çocukları rahat bırakmak gerektiğini düşünüyor. Her zaman ve durumda insanları anlamaktan yana olduğunu ifade eden Ilgaz, şöyle konuşuyor: "İnsanların kınanmasından, ayıplanmasından nefret ediyorum. Çocuk öyle yapıyorsa ne derdi var demek lazım. Ailesinden ne görüyor ki o hareketi yapmak zorunda hissediyor kendini? Anne babaların, çocuklarına çok ölçülü davrandıklarını, çok haklı olduklarını iddia edebilir miyiz? Onların da hatalı tarafı çok." "Bazen 'teyze, anne' diye hitap edenler çıkıyor. Biraz bozuluyorum; ama aldırmıyorum." diyen Afet Ilgaz. Allah'ın lütfu keremi ile iyi bir yaşlılık geçirdiğini söylüyor. Bel fıtığından biraz rahatsız. Uzun süre oturup yazı yazamıyor. Sessiz, sükunet içinde, özgür bir kişisel hayatı var. Etrafı yakınları ve sevdikleriyle çevrilmiş olmakla beraber, odasına çekildiği zaman kendini çok özgür buluyor ve bunu büyük bir şükretme sebebi olarak görüyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder