3 Aralık 2011 Cumartesi

Ev kadını olmak marifet ister

Ev hanımı olmak kolay iş değil. Fakat öyle ev hanımları var ki on parmağında on marifet gizli. Esin Akpınar, Ayşenur Altan, Hülya Gür ve Yasemin Taç; kimi bir öğretmen bilinciyle çocuğunu yetiştiriyor, kimi bir tasarımcı zevkiyle evini döşüyor. Kimi de değme açşılara taş çıkartıyor.Ev kadını olmak marifet ister; iyi bir organizatör olacaksınız ki evdeki bireyleri çekip çevirebilesiniz. Anlayacağınız ev kadınları her zaman işbaşında! Çalışan kadınlar sabahın erken saatinde işe doğru yol alırken onlar için ev mesaisi başlıyor. Kahvaltı sofrası kuruluyor, eşler işe, çocuklar okula yollanıyor, sonra bütün bireylerin eve toplanacağı saate kadar evdeki diğer işler hallediliyor.
Kimi liseyi bitirir bitirmez evlenmiş, hiç çalışmamış, kimi de üniversiteyi bitirdikten sonra bir müddet çalışmış, evlendikten sonra çalışmamayı tercih etmiş. Onlara göre has ev hanımı olmak araya sıkıştırılacak bir şey değil. Bu yüzden işyerinde harcayacakları mesaiyi evlerine, çocuklarına ve eşlerine harcamayı tercih etmişler. Esin Akpınar, iletişim fakültesini bitirdikten sonra bir müddet iş hayatının içerisinde yer almış. Fakat evlendikten sonra dünyaya gelen kızı Zehra'yı kimseye emanet etmek istememiş. Bu yüzden de iş hayatını noktalayıp 3. sınıfa geçen kızını adeta bir nakış gibi işleyerek büyütmeyi tercih etmiş. O çocuğuna verdiği eğitimle çevresindekilerin de dikkatini çeken bir anne. Bu yüzden komşu çocukları da zaman zaman ders kitaplarını alıp onun kapısını çalıyor.
Hülya Gür çalışma hayatına hiç girmeden evlenenlerden. İkizleri bulunan Gür'ün evinden içeri girer girmez onun iyi bir 'ev tasarımcısı' olduğu dikkat çekiyor. Adeta tasarımcılara taş çıkarırcasına düzenlediği evine konuk olarak gelip de onun zevkinden faydalanmak istemeyen insan sayısı yok.
Diş teknisyeni Ayşenur Altan evlendikten sonra iş hayatını noktalayıp ABD'de yaşamaya başlamış. Bir daha iş hayatına dönmeyen Altan'ın yakın çevresinde olup da pasta, börek konusundaki marifetini bilmeyen yok. Zira o adeta bir pastane titizliğinde farklı ürünleri konuklarına sunuyor.
Herkesin hazır giyime yöneldiği şu günlerde Yasemin Taç, ısrarla dikiş makinesine veda etmeyen biri. Genç kızlığından beri dikiş diken Taç, evlendikten sonra da bundan vazgeçmemiş. Kendine, çocuklarına kendi tasarladığı kıyafetleri diken Gök evinde bir modacı gibi çalışıyor.

Kızım okuldan gelince ev hanımlığından öğretmenliğe terfi ediyorum
 Esin Akpınar: Kızımı kendim büyütmek istedim. Bu yüzden de iş hayatına devam etmedim. Anne olmak çok ciddi bir sorumluluk yüklüyor insana. Kızım Zehra, Piyer Loti Lisesi'nin 3. sınıfına geçti. Fransızca eğitim alıyor, benim dışımda ailede Fransızca bilen olmadığı için onunla ben ilgileniyorum. Eğitimli bir anne olmanın faydasını çok fazla görüyorum. Kendimi öğretmen gibi hissettiğim çok oluyor, zira bire bir Zehra ile ilgileniyorum. Okuldan gelir gelmez önce karnını doyuruyorum, biraz okulda olan biteni anlattırıyorum. Çocuğa yalan söylememeyi çok iyi öğretmek gerekiyor, yoksa size doğruyu anlatmaz. Sonra dersinin başına oturtuyorum, fakat şu anda günümüzün annelerinin yaptığı gibi bütün ödevlerini ben yapmıyorum. Nerede tökezlediğine bakıyorum ve ona göre yardımcı oluyorum. Ev hanımı olmak ciddi marifet isteyen bir şey. Çocuk okuldan geldikten sonra temizlik yapamazsınız, çocuk ders çalışırken toz alıp elektrik süpürgesi açamazsınız, dolayısıyla iyi bir organizatör olup doğru ayarlamak lazım her şeyi. Zehra okuldan gelince ev hanımlığı bitiyor, öğretmenlik görevim başlıyor. Disiplinli bir anneyim, Zehra'ya vaktin önemli bir şey olduğunu ve her işin zamanında yapılması gerektiğini öğretiyorum. Ben de Fransa'da disiplinli bir sistemde yetiştiğim için bu bana olmazsa olmaz gibi geliyor. Çocuğuma derslerinin yanı sıra örfümüzü, âdetimizi, dinimizi de öğretmeye özen gösteriyorum. Hafta içi dersleri çok yoğun olduğu için sıkmıyorum ama hafta sonları elimden geldiği kadar dini konularda da kızımı bilgilendiriyorum. Şimdi daha iki aylık olan kızım Feyza'yı da böyle yetiştirmeyi arzuluyorum.

Kızım dışarıda yemek yemiyor
 Ayşenur Altan: Çocukluğumdan beri mutfakla aram iyiydi. Fakat evlenip ABD'ye gidince orada kendime bir uğraş olarak mutfağı seçtim. Farklı dergilerden denemelerle yola koyuldum. Sonra yaptıklarımın fotoğrafını çekmeye başladım. Etrafımda insanlar benden tarif almaya başladı. Ben de en sonunda kendi tariflerimi daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için www.kekevi.com'u kurdum. Yaptığım şeyleri denedikten sonra fotoğraflayıp siteye koymaya başladım. Benim için önemli olan yaptığım tarifin ulaşılabilir malzemelerden olması. Bir de tariflerdeki yağ oranları çok yüksekse onları mutlaka düşürüyorum. Eğer insan yaptığı şeyi sanata dönüştürmek isterse bunu yapar. Ben özenli sofralar kurmayı tercih ediyorum ama laf aramızda bunu her zaman yapmıyorum. Özel günlerde yapıyorum ki kıymeti anlaşılsın. Benim mutfağımın olmazsa olmazı ayaklı mikser, ölçü kapları ve un eleği. Asla hiçbir şeyi öylesine yapmam, her zaman usulüne göre yaparım. Zaten bu şekilde başarılı ve farklı olunduğuna inanıyorum. Kızım evde pişirdiklerimi yiyerek büyüdüğü için dışarıda yemek yemiyor. Artık gelişmiş bir damak tadı var, bu da benim için en güzel şey. Pişirdiklerimi çevremizdeki insanlarla birlikte tattığımız için de ailece kilo problemimiz olmuyor. Ev hanımlığı da mutfakta başarılı olmak da marifet ister. Ama insan severek yapınca zaten sorun olmuyor.
Renkler benim için çok önemli
 Hülya Gür: Evimi genelde gelen arkadaşlar, sağ olsunlar, beğeniyorlar. Çok klasik ve çok modern ürünlerden mümkün mertebe kaçıyorum. Benim için renkler çok önemli, soft renkleri seviyorum; krem, somon, pembe tonları çok fazla kullanıyorum. Dergileri çok takip ediyorum, tabii bir de beni peşinden sürükleyen mekânlar var, antikacılara gidip tek tek objeler bulmayı seviyorum. Hat sanatıyla uğraştığım için duvarlarıma bir-iki tane onlardan asıyorum. Bazen aileden yadigar kalan bir parçayla bir gümüşü bir araya getirip farklı bir konsept oluşturuyorum. Yurt dışı seyahatlerinden aldığım tek tük objeler oluyor. Sık sık değişiklik yapıyorum, çünkü bir şekilde beğendiğim yeni ürünler buluyorum ve onları da kullanmak istiyorum. Tabii daha çok yastıklarla, objelerle oynuyorum. Yani anlayacağınız yavaş yavaş değiştiriyorum. Evimin tasarımını beğendiği için yeni evlenen çiftlerden benden yardım isteyenler oluyor. Ben de mümkün mertebe elimden geleni yapıyorum. Kendime tasarımcı demem iddialı olur ama arkadaşlar sağ olsun zevk sahibi olduğumu söylüyorlar.

Modacılar gibi Kapalıçarşı'dan kumaşlarımı alıyorum
 Yasemin Taç: Dikişi kurslarda öğrendim. Biz Arnavut olduğumuz için giyim-kuşama çok önem veririz. Düğünlerde, özel günlerde abiye kıyafetler giyeriz. Normalde almaya kalksanız çok pahalı ama ben hem kendime hem de kızıma diktiğim için bunun avantajını yaşıyorum. Zaten öyle süslü, allı pullu kıyafetleri bulmamız her zaman çok kolay olmuyor. Dikiş bilmenin en büyük avantajı hiçbir zaman terziye gitme ihtiyacı hissetmiyorum. Komşularıma, arada onların çocuklarına da dikiyorum. Üzerimde diktiğim şeyleri görüp 'Bana da dik' diyen çok oluyor. Modellerimi genelde dergilerden ya da internetten zevkime uygun bulduğum sitelerden seçiyorum. Modacı değilim ama kumaşlarımı almak için ben de bütün modacılar gibi Kapalıçarşı'ya gidiyorum. Fatih Çarşamba pazarında da çok güzel kumaşlar oluyor, üstelik çok da uygun. Dikiş bilmenin en güzel yanı kızımı istediğim gibi giydirebiliyorum. Bir de tabii oldukça ekonomik fiyatlara istediğim kıyafeti elde ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder