3 Aralık 2011 Cumartesi

Kadın mutfak şefi

Bir kilime desen vermek için yaklaşık 4 gün çalıştığını anlatan Süleyman Ercan, 6 ay içinde 30'a yakın kilim çıkarıyor. Hedefi, 40 kilim işleyerek sanat galerisinde sergilenmelerini sağlamak.
Nedense evde mutfağa adım bile atmayan erkekler, otel lobilerinde parmak ısırtan maharetleri ile hepimizi şaşırtır. Kadınların evdeki mutlak hakimiyetlerine karşılık gazete sayfalarında boy boy resimleri yer alan aşçılar hep erkekler olmuştur. Ancak bu geleneğe 'The Movenpick Hotel İstanbul' tarafından son verildi. Geçtiğimiz temmuz ayından beri 'The Movenpick Hotel İstanbul'da şef olarak görev yapan İskoçyalı aşçı Lorraine Sinclair, aynı zamanda Türkiye'nin tek kadın şefi unvanına da sahip oldu. 17 yıldır aşçılık yapan Sinclair, kadın aşçıların sayısındaki dengesizliğin nedenini şöyle açıklıyor: "Aşçılıkta fiziksel güç önemli. Uzun saat ayakta kalıyorsunuz. Ağır şeyleri kaldırmak zorundasınız. Zihinsel olarak da güçlü olmalısınız. Evdeki çoluk çocuğu düşünerek mutfakta iş yapamazsınız. İyi bir şefin kocası mutfağıdır." Yurtdışında kadın şeflerin bulunduğu ancak bunların evlerini, memleketlerini terk edemedikleri için seyahat etmediklerini söylüyor. Evliliğin meslek yaşamını etkileyeceğini düşünen Sinclair, bu yüzden evliliği hiç aklından bile geçirmemiş. Aşçılığı bir meslek olarak seçmesindeki en büyük etken ailesi olmuş. Daha küçük bir çocukken annesinin elde avuçtaki az bir malzemeyle harika yemekler yapıp, çok güzel masalar kurmasına hayran kalırmış.
Anneden aşçı olan Sinclair, 'Glasgow College of Food Techonology' de 4 yıl boyunca yemek pişirme üzerine eğitim görmüş ve ardından gurbete çıkmış. Sırasıyla İtalya, İngiltere, Bahreyn ve Güney Kore'deki çeşitli otellerde çalışan Sinclair bu ülkelerde çok renkli tecrübeler edinmiş. Sardunya'daki yıllarını anlatırken gülümseyerek kimsenin İngilizce bilmediğinden yakınıyor. Bahreyn'de ise hayatında ilk kez peçeli kadınlarla tanışmış. Peçeli müşterileri ile kurduğu iletişimin ardından peçenin altındakinin kendisi gibi bir kadın olduğuna karar vermiş. Yemek konusunda en beğendiği ülke ise Güney Kore olmuş. Baharatlı ve sarımsaklı Kore yemekleri İskoçyalı aşçıyı çok etkilemiş. Sinclair, "Bir ülkeye gittiğimde öncelikle üç hafta restoranlarını dolaşırım. Böylelikle bir müşteri 'ne ister', 'ne arar' bunu anlamaya çalışırım. Örneğin, Türk insanının çok et ve ekmek tükettiğini fark ettim. Sebze fazla tüketilmiyor. Sizin ülkenizde vejetaryen olduğunu sanmıyorum. Ayrıca geç vakitlerde yemek yeme alışkanlığınız sağlığınız için iyi değil." diyor. Balık pişirmeyi seviyor; ama yiyemiyor. İskoçyalı aşçının yaşı henüz 33 olmasına karşılık Akdeniz yemekleri konusunda engin bir tecrübeye sahip. Çeşitli Türk yemeklerine de hazırladığı soslarla Akdeniz havası verdiğini söylüyor. Mutfakta en fazla balık türleri ile haşır neşir olmaktan hoşlanıyor. Tercihi somon ve levrek. Balıkta fazla baharat kullanmamaya özen gösteriyor. Böylelikle balık kendi kokusunu koruyor. Balık pişirmeyi bu kadar sevmesine karşılık balık yiyemiyor. Çünkü balığa karşı alerjisi var. Küçükken balıktan zehirlenmiş ve bu olaydan sonra vücut sistemine bir virüs yerleşmiş. Balık yediği zaman bu virüs aktif hale geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder