3 Aralık 2011 Cumartesi

Kadınların cinsel özgürlüğü

Bugün ve yarın çıkacak yazılarımda “Famo seksikus” yani sırf şehvetten veya seks güdülerinden ibaret olduğu iddia edilen kadın (veya erkek) konusunu ele alacağım.
Bu iddia, ortalama 1998’lere kadar pek çok alevlenmiş; bizde ve Batı entellerinde Kur’an-ı Kerim ve başka kutsal kitapların “eşref-i mahlûkat”tan saydığı insanlar ve onların kadın cinsine bakış tarzının esasını teşkil etmişti.
Yüce Rabbimiz, böyle yaratıklara gönderdiği AIDS ve başka illetler, insan olarak çağ insanlarının gözlerini açtı. Kısacası 21. asra girerken insanoğlunun ve Havva kızlarının sadece ekonomik hayvan veya şehvet hayvanı veya sırf madde hayvanı olmayıp insan olduğuna dair buluşlar, bütün dünyada öne çıkıyor.
İşte ben, bugün ve yarın çıkacak iki yazımda, Rabbimin kullarını asla terketmeyip yeniden insanlığa kavuşturacağına olan müjdeyi sezer gibi oluyorum.
Bir zamanların düşünürleri sade alışveriş ve para ile uğraşan, yani çıkarlarından ve hesabından başka hiçbir duygu taşımayacak olan bir insan tipi tasarlamışlar ona da “Homoekonomikus” (iktisattan ibaret olan, iktisat adamı) adını takmışlardı. Aslında çok yönlü, çok duygulu, akıllı ve “yaratıkların en şereflisi” olan insan bu sıfatla yoksullaşıyor, azalıyor, küçük görülüyordu. Nitekim, ne kadar bencil, hesâbi ve maddi olursa olsun, böyle bir insan tipi, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman yaşamadı; yaşayacak da değildir.
Şimdi de, bizde ve dünyada birtakım erkekler, kadınlar, yazar, romancı ve sanatkârlar, bir “Famo seksikus” (Şehvetten ibaret insan, şehvet adamı) kavramı peşine düşmüş görünüyorlar. Sorumsuzluk, tembellik, kolay kazanç, törelere isyan biraz da ucuz yenilik merakı, onları aldatmış görünüyor.
Famo ekonomikus gibi famo seksikus tipi de hiçbir zaman olmadı ve olmayacaktır. Çünkü, çıkarcılık, para düşkünlüğü ve şehvet, elbette insanların hepsinde az çok bulunan tutkulardır ama, hiçbir insan, o tutkuların yalnız birinden ibaret değildir. İnsan, en az çıkar ve şehvet kadar, sevgi, aşk, şefkat, iyilik, ana-babalık, fedâkârlık, din, inanç, şöhret, sevilme, koruma, yücelik vs. tutkularına da sahiptir. Her insanda, herhangi bir hırs, arzu vasfı ağır basabilir. Fakat, her insan, az veya çok, bütün o sayılan tutkuların maddi manevi mozayiğidir. Her insanda her devirde, her millette biraz farklılıklarla bu böyledir.
Famo seksikus’çular, özellikle “cinsel özgürlük” gibi “yem torbası”nı kullanarak kadınları, genç kızları şaşırtmaya kalkıyorlar. Türkiye’mizde, nasılsa sağlam kalarak belki en güçlü tarafımız olan aile düzenine hücum ediyorlar. Kafalarındaki plan galiba ailesiz, evsiz, ana babasız bir topluluktur. Ama öyle bir insan topluluğu olamaz. Şu halde istedikleri şey insanlarla kurulabilecek bir cemiyet mevcut değildir. Belki, cemiyet halindeki insanlara seyrettirilen sevişme gösterilerinin aktörlerinden ibaret bir zümre düşünmektedirler.
Çünkü Famo seksikus kadın tasavvuru, insanın ve özellikle kadın cinsinin yaratılışına aykırıdır. Daha ileri giderek söyleyebiliriz ki aile, kadının isteğidir. Hattâ aile kadın demektir.
Bu konuda çok değerli romancımız ve en hür, en mücadeleci kadınımız olan Halide Edib Hanım’ın “Kadın ve Türk Kadını” makalesinden bir bölüm aktarıyorum:
“Evvelâ tâ başlangıçtan beri insan topluluğunu hayvanlardan ayırt ettiren kadınlar olmuştur. Binlerce ve binlerce yıl önce erkek, peydahladığı yavru ile hiç alâkası olmadığı tarih öncesi zamanlarda dahi, kadında analık denilen bir his vardır. İnsan cemiyetinin ilk tohumu kadındır. O devirlerde sırf yavrusunu beslemek ve giydirmek için ziraat ve sanayii ortaya atan da kadındır.
Erkek, ferdiyetçi, kavgacı, kadına nisbeten ilk devirlerde çok egoisttir... Belki cemiyetin terkip ve tekâmülünde bu hususiyetler de lâzımdır. Fakat, evvelâ erkeği beyabandan alıp bir yuvaya sokan aile denilen mefhuma ve etrafında inkişaf eden cemiyete bağlayan da hiç şüphesiz kadındır. Ve bu, hiç şüphesiz, yaratılışın verdiği analık insiyakının bir neticesidir.”
Dünya yüzünde, kadınlığın eşlik, analık, kardeşlik şerefini altın mahfazasında saklayan aileye karşı davranışlar, kadını o şerefe layık görmeyerek küçültmek, horlamak bir “mal” gibi görmek, onun bayağılaşmasını istemek gibidir.
Sanki Türkiye’nin ve dünya insanlığının bugün hiçbir meselesi, sıkıntısı kalmamıştır da, kadınların “cinsel özgürlüğü, nikah ve aile bağından koparılması, cinsî çoğulculuk ve çeşitleme telaşı kalmıştır. Kadını tanımayan, onun ancak aile içinde mutlu olduğunu bilmeyen kimselerin bakışı olabilir bu... Nitekim, milyonlarca Türk kadını (millet gibi) sessiz dururken onun adına, aile bağlarından uzak veya rahatsız kimseler konuşmaktadır. Eğer gerçekten “cinsel özgürlüğe” kadın ve erkek hürriyetlerine inanıyorlarsa, yalnız kendileri adına konuşsunlar.
Ailesizler, nikahsızlar serbest aşk düşkünleri gibi, aile, nikah, inanç, mensuplarına da söz hakkı tanısınlar.
Türkiye’de yalnız, anormalin sesi çıkıyor, normale söz hakkı tanınmıyor. Bu nasıl bir “özgürlük”tür? “İlericilik” bu kadar basit ve haksız şeyler üzerine mi kurulmuştur.
Bir kere dünyada nikahtan vazgeçmiş, aileyi, evi, çoluk çocuğu boşlamış hiçbir millet yoktur. (1917 Bolşevizminden sonra bu insanlık dışı sistem denenip vazgeçilmiştir.) Bu hale düşürülmüş olan bazı küçük “sosyete”lerden duyulan ise sadece kin, düşmanlık, hastalık ve yalnızlık şikayetleridir. Tazeliğinde, erkekten erkeğe koşsa bile daha orta yaşında bile ilgisiz, evlatsız, kimsesiz bırakılan kadınların ıstırabı bu sözde “çağdaş sosyete”lerin yüz karasıdır. Bu tutum, feminizm adı altında ilk çağlardaki gibi sorumsuz, bencil çapkın yaşamak isteyen birkısım erkek soyunun, kadını alçaltmaya dönük bir çapkınlık hilesi dahi olabilir. Çünkü kadınları kayırmak anlamına “feminizm” değil, kadını eğlence aleti yapmaya kalkan bir hareket tarzıdır. Bu sebeple normal kadınlar tarafından savunulamaz, düşünülemez.
Batı’nın bazı milletlerinin dar sosyetelerinde, zevke, eğlenceye, şehvete, kazanca ait gördüğümüz, her şeyi “medeniyet” sanmayalım. Gerçek medeniyet aile sağlamlığıdır. Türk ailesi, Tanrı’nın ve geleneğin lütfu olan, öyle özlenilecek bir cevherdir ki, eğer biz onun üzerine titrersek, yarın, kendini arayacak olan Batı, yitirdiği medeniyet örneğini bizde bulacaktır.
İnsanın ve insanlığın şerefli ve muhafazakâr yarısını teşkil eden kadınlığa bir çeşit “Famo-ekonomikus” gözüyle bakan demeçler, oturumlar, yazılar, romanlar ve oyunlar, kanların deli aktığı yaşlarda körpe gençlerin ilgisini çekebilir. Onu yazan adileştirici eserler kapışılır, yapanlar, yazanlar şöhret ve para kazandıktan başka birkaç masum genç kız ve kadını da yuvalarından ve insan haklarından soğutabilirler.
Ancak insan ruhunun büyüklüğüne, hanımların değerine aykırı bir tutumdur bu. İnsan nesli hiçbir zaman bir zevk aleti hafifliğiyle horlanamaz. Kadını, aileyi ve insanı yaşamaya sıcaklık veren sevgi, sorumluluk, huzur, yücelik ve ahlak fonksiyonlarından ayırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder