3 Aralık 2011 Cumartesi

Kadınların hayat mücadelesi

Yıldız Durak, 38 yaşında. Beş çocuklu. 16 yıllık evliliği süresince dayağı, işkencenin her türlüsünü yaşadı. Eşinin baskısıyla tesettüre girdi. İkinci bir kadının varlığını öğrendiğinde beşinci çocuğuna hamileydi. Tarikate girdi. Sonra mı? Yıldız Durak, geçmişini ve eşini İzmit'te bıraktı. Tesettürü attı. Beş çocuğunu alıp memleketi Konya'ya döndü. Acı dolu yıllarının üzerine sabır ve azimle pırıl pırıl, başarı dolu bir gelecek kurdu. 1994'te yerel TV'lerde kameramanlık, program sunuculuğu yapmaya başladı. Yıldız şimdi Kanal D ve Mil-ha muhabiri. Acıları mutluluğa, başarıya dönüştürdü. Konya caddeleri, Konya sokakları omuzunda kamerasıyla koşan ‘Erkek Yıldız’ı çoktan benimsedi. Yıldız, üç yıl önce ortaokul diplomasını aldı. Sırada lise ve üniversite diploması var.


Yıldız Durak, 1961 yılında, iki erkek çocuktan sonra, polis babasının görev yeri Gümüşhane'de doğuyor. ‘‘Annem beni istemedi. Kendisi gibi çile çekerim diye.’’ Altı yaşında döndükleri baba ocağı Konya'da, iki ağabeyinin arasında, erkek gibi büyüyor. Ta ki ilkokulu bitirinceye kadar. Ergenleşince dindar ailesi, kapalı giyinmesi, sokağa çıkmaması için baskı yapmaya başlıyor. Yıldız, kedisi Tekir'le odasına kaçıp okuduğu kitaplarla mutlu olmaya çalışıyor ve ortaokula gitmek için öyle ısrar ediyor ki ailesi karşı koyamıyor. Bir şartla izin veriliyor: Lise yok! Yıl 1972 ve polis baba kızının ‘‘Anarşist’’ olmasından korkuyor. Yıldız Orta üçe geçtiğinde 15 yaşında. Dünürcüler gelip gitmeye başlıyor. ‘‘Genç kızlığa adım atıyordum ama erkek arkadaş, flört gibi kavramlar o kadar yabancı ve saçma geliyordu ki.’’ Ve eşi olacak komşu oğlu N. ile karşılaşıyor. N., Ankara'da mobilyacı. Nişanlısından ayrılıp dünürcü gönderiyor Yıldız'a. Bir sabah annesi Yıldız'ı uyandırıyor. ‘‘Kalk, dünürcü geldi. Giyin. Seni vereceğim.’’ Yıldız, itiraz edemiyor. Annesi şaşırıyor. Bir tek babası itiraz ediyor. Kızının okuyup polis olmasını istiyor. ‘‘Aile yapıları da ters gelmişti. Annesi boşanmış, Konya'da ikinci evliliğini yapmıştı. Çok zenginlerdi.’’ Yıldız kabul ediyor evlenmeyi. O günleri, bu kararının nedenlerini şimdi farklı değerlendiriyor. ‘‘İlk karşılaştığım, ilk beğendiğim erkekti. Evlilik bir kaçıştı. Baskıdan kaçıp başka bir baskıya giriyormuşum da bilmiyormuşum.’’ DAYAK VE HASTANE





Yıldız nişanlanıyor ve okulu bırakıyor. Öğretmenleri kararına tepki gösteriyorlar, okumasını istiyorlar. Ama Yıldız evlenmekte kararlı olduğunu söylüyor. Dokuz ay nişanlı kaldıktan sonra evlenip Ankara'ya yerleşiyor. Yıl 1977. İlk iki yıl, evliliğinde önemli bir sorunla karşılaşmıyor. 1978'de ölü doğum yapıyor. İzmit'e taşınıyorlar. İlk çocuğu Tuğba doğuyor ve eşi N.'de kıskançlık başlıyor. Kıskançlığı arttıkça baskı ve dayak da artıyor. Tuğba yedi aylıkken Elif'e hamile kalıyor. N., Yıldız'ın bütün giysilerini imha edip tesettüre uygun giysiler alıyor. ‘‘Bütün bu olan bitenlere inanmıyor, kabullenmiyordum. Bir oyun gibi geliyordu.’’ Boyun eğmiş kocasına. Hemen her gün yediği dayaklara itiraz etmemiş. ‘‘Çocuklarım vardı. Kocama aşırı sevgim vardı. Ailemden uzaktım. Ne derse yerine getiriyordum.’’ 1982'de Burak doğuyor. Çocukluğundaki kedi ve kitapların yerini çocuklar ve bitmek bilmeyen ev işleri alıyor.

Yasin doğduktan sonra N.'nin şiddeti artıyor. Yıldız, eşinden ‘‘Kabus’’ gibi korkuyor. Çünkü N., dayak için herşeyi gerekçe göstermeye başlıyor. ‘‘Korkumla birlikte suçluluk duygum arttı. Çamaşır makinası bozulduğunda duyduğum suçluluğu, N. öğrendiğinde yiyeceğim dayağı düşünüyordum.’’ Her akşam dayaktan sonra Yıldız'ı kapının önüne koyuyor. Onu artık istemediğini, babasının evine göndereceğini söylüyor. Saatlerce merdivenlerde oturup eşinin kapıyı açmasını bekliyor. Baba evine dört çocukla dönmeyi hiç düşünmüyor. ‘‘Gelinlikle çıktığım eve ancak kefenle dönebiliceğim öğretilmişti.’’ Bir dayak sonrası Yıldız, kısmi felç geçiriyor. Komşuları hastaneye götürüyor. ‘‘Sinir krizi’’ teşhisi konuluyor. Altı ay tedavi oluyor. Evde herşeyden korkmaya başlıyor. Tuvalete yalnız gidemiyor. Kayınbiraderleri hocalara götürüyor. ‘‘Altı yıl boyunca doktorlar ve hocalar arası koşturdum.’’ TARİKATE GİRİŞ





1989 yazında da N., her yaz olduğu gibi çocuklarla birlikte Yıldız'ı Konya'ya, baba evine gönderiyor. Yıldız üç ay kalıyor ve eşinden habersiz İzmit'e geliyor. Buz gibi karşılanıyor. Yıldız ilk kez kuşkulanıyor eşinden. ‘‘Neden?’’ diye düşünmeye başlıyor. Biraz kurcaladığında, dördüncü çocuğu Yasin'e hamileyken eşinin hayatında bir başka kadın olduğunu, yıllar sonra öğrenmiş oluyor. Üç yıl ikinci kadınla mücadele ediyor. Bu arada tarikate giriyor. ‘‘Öyle bir boşluğa düşmüştüm ki. Çarşafa, bol, tesettürlü giysilere büründüm. toplantılara, ayinlere katılıyordum. Yaşama umudumu yitirmiştim. Herşey büyük günah gibi gelmeye başlamıştı. Kapıya gelen erkek dilenci bile.’’ Yıldız'daki bu değişim, eşinin hoşuna gitmiş. Yıldız'ın yeni hayat tarzı, N.'nin diğer kadınla ilişkisinde daha rahat davranmasına neden olmuş. ‘‘Bunun üzerine tarikatten, ayinlerden vazgeçtim.’’ Dayaklar tekrar başlamış. Bir keresinde televizyon antenini Yıldız'ın boynuna sarıp sıkmış. Genellikle hortumla dövüyormuş. Kapı önünde soğukta beklerken baba evine gitmeyi yine düşünmemiş. Beşinci çocuğu Mehmet Akif'e hamileyken, dokuz ay boyunca da dayaklar sürmüş. 1992'de Mehmet Akif doğmuş. Yıldız iki kızını Konya'ya göndermiş.

Bu arada eşi N., iflas ediyor, sefalet dolu günler başlıyor. Çocukların masrafını Yıldız üstleniyor. ‘‘Beş ay boyunca, evin alt katındaki atari salonunu, türban takıp ben işlettim.’’ Bu işten sonra kapı kapı dolaşıp triko giysi satıyor. ‘‘Bu arada ilişkisi üçüncü yılındaydı ve hálá inkar ediyordu.’’ KESİN KARAR



Eşinin hayatındaki diğer kadın, bir gün Yıldız'a telefon ediyor ve ne kadar gurursuz olduğunu söylüyor. Bunun üzerine Yıldız, ilk kez Konya'ya dönmesi gerektiğine karar veriyor. Bu kararı öğrenen N. değişiyor. ‘‘N'olur kurtar beni o kadından’’ diye yalvarıyor. Yıldız, ‘‘Eşime saygım kalmamıştı. Yine de son kez yardım edeyim dedim’’ diyor. Evliliklerinde yeni bir dönem başlayacağını düşündüğü sırada, yine telefonlar geliyor ve N., yine sevgilisine gidiyor. Yeni dönemin ilk dayağında Yıldız, o güne kadar yapmadığı bir şey yapıyor. Karşı koyuyor, dövdürtmüyor kendini. Hem de N. bu kez kapı önüne konuyor. N., ‘‘Sen kimsin, ne yapabilirsin? Sen bana muhtaç, beş çocuklu bir kadınsın. Bu hayatı çekmek, katlanmak zorundasın’’ diyor. İşte o an, Yıldız derhal gitmesi gerektiğine karar veriyor. Bu kararından, 16 yıllık eşi N.'ye hiç söz etmiyor. Ertesi gün eşi yokken hiçbir şey almadan, beş çocuğuyla Konya'ya gitmek üzere evini terkediyor. O günü hiç unutmuyor.



Anne ve babası, Yıldız'ı ve beş çocuğunu bir sabah karşılarında görüyorlar. ‘‘Mehmet Akif 14 aylıktı. Çalışacaktım. Ama ne iş yapacaktım? Eğitimli biri değildim. Hastanede temizlikçilik ya da çaycılıktan başka ne yapabilirdim ki?’’ O gün, pardesü ve başörtüsünü atıyor. Saçlarını kısacık kestiriyor.




Neden anlattım?


Amacım, kadınların hayatla mücadelesinde ne kadar yalnız olduğunu anlatmak. Gazeteciliğim nedeniyle bu tür olaylarla o kadar çok karşılaşıyorum ki. En son, iki çocuğuyla intihar etmek üzere olan bir kadın tanıdım. Devlet ve yasalar yeterli değil. Yüzlerce kadın arasında benim azmimi gösterip alnı ak sıyrılabilen o kadar az ki... Geri kalan kadınlar ne olacak? Birilerinin dikkatini çekebilirsem belki birkaç kadına yardımım dokunacak. Kadınların çaresizliğini görmek beni çok üzüyor. Kendimi aştım. Artık çevremdekilere yardım etmek istiyorum. Hayatımı beni anlayacak bir kadın olduğunuz için size anlattım. Umarım bir yararı olur.

Yıldızlar'a seslenmek istiyorum. Hangi şartlarda yaşarsanız yaşayın, belli bir noktada kalmayın. Mücadele edin, umutlarınızı kırmayın. Ben Polyannacılık oynamadım. Ve sihirli bir değneğe de sahip değildim. Ama inançla, azimle, umutla, onurla direnişimi sürdürdürdüm. Sürdüreceğim de. Allah'ın izniyle. Bilin ki güneş, battığı mutlaka doğacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder