27 Ağustos 2011 Cumartesi

Yeme Eylemi Dürtü Haline Geldiğinde,,,

Obezitenin giderek arttığı yer küremizde beslenme alışkanlıkları ve beslendiğimiz yiyeceklerin içerikleri çok daha önem kazanıyor. Genetik olarak müdahele edilmiş sebze ve meyveler, fabrika atıklarının sızdığı topraklarda yeşeren buğdaylar, ürünleri daha uzun süre depolayabilmeyi olanaklı kılan kanserojen katkı maddeleri, tarlalarda bilinçsizce gerçekleştirilen ilaçlamalar...

Öyle ya da böyle her gün bünyemize hiç de "doğal" olmayan, bir o kadar da tehlikeli pek çok madde giriyor. Tüm bu etmenlerin obeziteyle olan ilişkileri farklı bilimsel araştırma konuları olarak yanıt bekleyedursun aşırı kilo alımına neden olan bir başka hastalık da dürtüsel (kompulsif) yeme olarak anılıyor. Dürtüsel yeme davranış üzerindeki kontrolü kaybetmişçesine aşırı miktarda yiyecek tükettikten sonra pişmanlık ve utanç duyma hislerini de beraberinde getiriyor. Tahmin edilebileceği üzere bu yeme bozukluğu tedavi edilmediğinde kaçınılmaz olarak obeziteye neden oluyor. Ancak bu çıkarımın her obez kişinin yeme bozukluğu olduğu anlamına gelmediğini belirtmemizde fayda var.
Uzmanlar dürtüsel yeme hastalığının belirtilerini şöyle sıralıyor:
- Kontrol dışı aşırı yemek yeme davranışı.
- Yemek yedikten sonra pişmanlık duyup katı diyetler uygulama, kendini aç bırakma, kusma.
- Vücut kilosunu aşırı önemseme; yemek yemeyi, zayıflığı, şişmanlığı ve kiloyla ilişkili diğer düşünceleri bir türlü akıldan çıkaramama.
- Depresyon ya da duygu durum dalgalanmaları.
Her ne kadar bio-psiko-sosyal bir rahatsızlık olarak dürtüsel yeme hastalığının nedenleri arasında psikolojik ve sosyal sebepler yer alsa da genetik yatkınlığın da önemli bir paya sahip olduğu biliniyor. Diğer risk faktörleriyse hastanın kişilik tipi (olaylar karşısında çabuk endişelenen, diğerlerinin düşüncelerini aşırı önemseyen, onlara yardım etmeye odaklanan), alkol tüketimi, özellikle de kiloya ilişkin öz güven eksikliği, zayıflamaya yönelik sosyal baskı olarak sıralanıyor.
Peki, hastalık seyrince vücut ne gibi bir yıkıma uğrayabiliyor... Hastalar yoğun yeme süreci sonrasında hissettiği pişmanlıkla katı diyetler uygulamaya başlayabiliyor. Bu katı diyetleriyse tokken bile aç hissetme, şekere "aş erme" ve sonuç olarak kilo alım dönemleri izliyor. Çünkü uzun süre aç kalan metabolizma bünyesine aldığı her yiyeceği yağa çevirerek depolama ihtiyacı duyuyor. Bu kilo alımı hastada daha da fazla öz güven kaybı yaratırken vücut bu düzene bir şekilde "uyum" gösteriyor: Aşırı yeme kandaki şeker oranını yükseltip pankreasın kan şekeri dengeleyici hormonu ola insülinin normalin üstü miktarlarda salgılanmasını tetikliyor. İnsülin seviyesindeki bu artış kişi her ne kadar yerse yesin kanındaki şeker oranının düşük kalmasına, beyindeki açlık merkezlerininse kişinin glukoz yani şekere ihtiyaç duyuyormuşçasına yanlış sinyal vermesine yol açıyor. Dolayısıyla hastanın şeker isteği artarak devam ediyor. Vücudundaki bu fizyolojik değişimin farkında olmayan hastaysa yeme davranışından ötürü kendisini suçlamaya devam ediyor ve giderek öz güvenini kaybediyor. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde karın ağrısı, sıcak ve soğuğa karşı aşırı hassasiyet, baş ağrısı ve kalp problemleri baş gösterebiliyor. Bu fizyolojik sıkıntıların yanı sıra depresyon, panik atak, konsantrasyon bozuklukları, umutsuzluk ve kaygı da gözlemleniyor.
Tedavide Etkili Yollar:
- Hastaya düşük kan şekeri ve diyetin ilişkisini açıklamak; pişmanlık duygusunu azaltmak.
- Vücut algısı ya da ideal vücut ölçülerine yönelik katı fikirleri silmek.
- Doktor gözeriminde bir diyet programı uygulamak.
- Günlük tutarak hangi olayların açlık hissini tetiklediğini keşfetmek.
- Kişinin problemlerle başa çıkabilme yetisini arttırmak.
- Öz güven arttırıcı bir terapi süreci.
- Okuyarak hastalık hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder