27 Ağustos 2011 Cumartesi

Hümanist Psikoloji

hümanist psikoloji gerçekten hümanist midir? bu soruya cevap vermek için önce hümanist psikoloji ve abraham maslow a kısaca değinelim Hümanist (İnsancı) Yaklaşım : Çağdaş bir psikoloji akımıdır. Kurucuları Gestaltçılardan etkilenmiştir.


hümanist psikoloji gerçekten hümanist midir?
bu soruya cevap vermek için önce hümanist psikoloji ve abraham maslow
a kısaca değinelim
Hümanist (İnsancı) Yaklaşım : Çağdaş bir psikoloji akımıdır.
Kurucuları Gestaltçılardan etkilenmiştir. Varoluşçu felsefe akımının
görüşlerini benimsemişlerdir. Bu yaklaşımın öncü ve temsilcileri
Rogers, Maslow, Sartre, Charolette Bühler, Frankl, Binswagner'dir.
Davranışçı ve psikanalitik yaklaşımlara karşı görüşleri vardır.
Özellikle insanı ele alışları açısından öteki ekollerden ayrılırlar.
Bu yaklaşıma göre insan kendine göre bir değerdir, belli bir toplum
düzeninin yada iş örgütüdür, aracı haline getirilmemelidir. İnsan
kendisinden, davranışlarından, oluşturacağı kimliğinden kendisi
sorumludur. Hayatı kendisi için yaşamaya değer, anlamlı bir hale
getirmek kişinin kendisine düşer. Ölümlü olan insanın hiçbir yaşantısı
tekrar etmeyecektir. Geçmiş ya da gelecek değil, içinde yaşanılan an
önemlidir. İnsan için bilim amaç değil, ancak araç olabilir. İnsanı
tanırken dogmatik görüşlerden kaçınmak gerekir. İnsan davranışlarını
denetim altına almak yerine, daha çok özgürlüğe yer verilmelidir.
İnsanı anlamak için onun iç yapısını bilmek gerekir. Bunun için iç
gözleme baş vurmak zorunludur. İnsan cansız bir nesne olmadığından,
dıştan bakılarak davranışları yordanamaz. Bu akım insanı inceleme
yöntemini getirmiştir. Psikolojiyi bir bakıma yeniden felsefeye
yaklaştırmıştır. Psikolojinin amaçlarından biri insan davranışlarını
kontrol etmektir. Oysa Hümanistik yaklaşımda olanlar, psikolojik
kontrolün insanlığın zararına kullanılabileceği inancındadırlar.
Örneğin, iyi insan yetiştirmek doğru amaç gibi gelebilir. Ancak bu
konuda çok çeşitli görüşler ortaya atılabilir
Rogers'in psikoterapi anlayışına göre
(1)  Danışana koşulsuz saygı göstermek gerekir.
(2)  Psikoterapist danışanına empatik anlayış göstermek zorundadır.
(3)  Psikoterapist samimi ve içten olmalıdır.
Hümanist psikoloji birincil olarak, ne pozitivist ya da davranışçı
kuram, ne de klasik psikanalitik kuramda sistematik bir yeri olmayan
insan kapasitesi ve potansiyelleri ile ilgilenmektedir. Örneğin aşk
,yaratıcılık, benlik, gelişme, organizma, temel gereksinim
giderilmesi, kendini gerçekleştirme, yüksek değerler, varolmak, olmak,
kendiliğindenlik, oyun, mizah, sevgi, şefkat, doğallık, ego üstünlüğü,
nesnellik, özerklik, sorumluluk, anlam, adil davranış, aşkın deneyim,
psikolojik sağlık ve ilgili kavramdır.
1963 te derneğin başkanı James Bungental beş temele öneri ortaya koydu.
1.      insan insan olarak, parçalarının toplamının yerine geçer (yani
insan parça işlevlerinin bilimsel olarak incelenmesiyle anlaşılamaz)
2.      insan, insani bağlamda varlığına sahiptir (yani,insan kişiler
arası yaşantıya aldırmayan parça işlevleriyle anlaşılamaz.)
3.      insan farkındadır (ve insanın sürekli, çok katmanlı öz
farkındalığını tanımada yetersiz olan psikolojiyle anlaşılmaz. )
4.      insanın seçimleri vardır (insan varlığının seyircisi değildir,
kendi yaşantılarını kendi yaratır).
5.      insan kasıtlıdır (geleceği hedefler, amaçları,değerleri ve anlamı vardır
Abraham Maslow Kimdir?
1 Nisan 1908'de New York Manhattan'da doğdu. Yalnızlık, mahcubiyet,
aşağılık duyguları, depresyon ve mutsuzluk dolu bir çocukluk ve
delikanlılık dönemi geçirdi. Nefret dolu ve itici bir kadın olarak
gördüğü annesini hiç sevemedi; mutaassıp bir Musevi olan annesi sık
sık Tanrı'nın kendisini şu veya bu şey için cezalandıracağını
söylerdi. Bu tehditlerin de etkisiyle, daha küçük yaşta dine
güvenmemeye karar verdi ve ateist oldu. Buna rağmen, o dönemin
anti-Semitik eylemlerinden ve hücumlardan diğer Yahudiler kadar o da
muzdarip ka4'de doktorasını aldı ama gerek Büyük Buhran döneminin
gerekse anti-Semitik akımların etkisiyle, akademik bir görev bulamadı.
Tıp fakültesine başladı ama kısa bir süre sonra, tıbbın da tıpkı hukuk
gibi insanları tutkusuz ve olumsuz açıdan ele aldığına kanaât
getirerek, tıbbiyeyi de terk etti. Hayatı boyunca sıkıldığı her şeyi
terk etme huyu bundan sonra da sürdü. Ertesi sene New York'a geri
döndü ve Columbia Üniversitesi'ndeki Teacher's Koleji'nde E. L.
Thorndike'ın asistanı oldu. Bir sene kadar insan cinselliği üzerinde
çalıştıktan sonra oradan da sıkıldı ve ayrılıp Brooklyn Koleji
fakültesine intisap etti.
1930'lar ilâ 1940'lar arasında New York'da zamanın hemen bütün ileri
gelen Avrupalı psikologlarıyla irtibat kurdu. Bu zevatın çoğu Nazi
tehdidinden kaçan Yahudi psikanalistlerdi. Aralarında Erich Fromm,
Karen Horney, Max Wertheimer ve Kurt Golstein sayılabilir. Alfred
Adler'den çok etkilendi ve uzun bir süre onun seminerlerine devam
etti. Bu arada tanıştığı antropolog Ruth Benedict'ten de çok etkilenip
Kanada'da yaşayan Yerliler üzerinde araştırmalar yapmaya başladı.
Buradaki gözlemleri kültürel farklılıkların esâsen yüzeysel olduğu
kanaâtine varmasına yol açtı; bu da, ileride geliştireceği ihtiyaçlar
hiyerarşisi kuramı için ufuk açtı.
Brooklyn'deki dersleri çok ilgi çekerdi ve popülerdi. Konu hakkında
hiç bir eğitimi olmamasına ve sâdece uzaktan duyduklarıyla bir
şeylerden haberdar olmasına rağmen, talebelerine psikanaliz uygulamaya
çalıştı. Bir süre sonra da, psikanaliz yerine, kendince geliştirdiği
kısa süreli psikoterapi seansları yapar oldu. Sonradan bunlardan da
büyük ölçüde vazgeçti.
1940'lı yılların ortalarından itibâren sıhhati bozulmaya başladı.
1946'da, henüz 38 yaşındayken, iyice rahatsızlanarak iki kızını ve
karısını alıp California'da Pleasanton'a taşındı ve ismen de olsa
Maslow Cooperage Corporation'un başına geçti. 1949'da kısmen düzelerek
Brooklyn Koleji'ne geri döndü. 1951'de, Waltham Massachusetts'de yeni
kurulmuş olan Brandeis Üniversitesi'nin psikoloji bölümünün başına
geçti. Bol miktarda yazı yazıyordu ve şöhreti de iyice artmıştı ama,
dâima olduğu gibi, burada da hiç mutlu olamıyordu. Talebelerinden
artarak gelen ders verme tekniğiyle ilgili eleştirilere kızıyor ve
ürküyordu. 1967 Eylülü'nde ciddi bir kalb krizi geçirdiğinde, 20 sene
önceki teşhis edilemeyen garip hastalığının da aynı şey olduğunu fark
etti. Zâten sıkılmıştı, talebeleriyle sorunlar yaşıyordu.
California'daki Menlo Park'ta Saga Administrative Corporation'dan
gelen iş teklifini kabûl edip, oraya geçti. Burada belli bir işi gücü
yoktu, kafasına göre yazıyor, düşünüyor ve keyfine bakıyordu; onu
tenkit eden kimse de yoktu. 8 Haziran 1970'de, hafifçe koşarken
(jogging), 62 yaşında şiddetli bir kalb krizi ile vefat etti.
Hayatı boyunca pek çok ödül almış, 1967-1968 senelerinde Amerikan
Psikoloji Birliği başkanlığı yapmıştı. Vefat ettiği zaman îtibâriyle,
sâdece bir psikoloji profesörü olarak değil, en az o kadar da iş
idâresi, eğitim, hemşirelik, ilâhiyat gibi konulardaki yazıları,
konuşmalarıyla tanınıyordu.
Hep ıstırap, acı ve ağrılar çekti; kronik yorgunluk, hipoglisemi,
kalça artriti ve müzmin kalb sorunlarından müştekîydi. Mahcup, aşırı
anksiyöz ve kendine kızan, mutsuz, izole ruhsal yapısını seneler süren
psikanalize rağmen hiç aşamadı. Performans anksiyetesi sorununu
ölünceye kadar yaşadı. Evliliğinde de hep suâl işâretleriyle ve sevgi
güvensizliğiyle beraber yaşadı, bunu yazdıklarına yansıttı. Vefatından
bir ay önceki son makalesinin girişinde hiç bir zaman cesur bir lider
ve hatip olamadığından yakınarak "ben mizaç olarak cesaretsizim" diye
yazıyor ve ekliyordu "bu da bana hayatım boyunca bitkinlik, gerginlik,
korku, endişe ve kötü uykulara mâl oldu"! Annesine karşı nefreti de
asla sönmedi, öldüğünde cenazesine gitmeyi reddetti. Bu mizaç,
karakter ve kişilik özellikleri, her kuramcı gibi, onun kişilik
kuramına ve ideolojisine de yansıdı. Asla olamadıklarını ve
inanamadıklarını "kendini gerçekleştirme", "hümanistik tavır",
"holistik-dinamik teori" gibi kuramsal yaklaşımlarla ideolojize etti,
küçük yaşta kaybettiği Tanrı inancını teolojiye ve transandansa olan
merakıyla (zirve yaşantılar, din ve ilâhiyatla ilgili yazılar) ikame
etti.
Kısacık tıbbiye yaşantısı hâricinde tıbla hiç alâkası olmadığı gibi,
doğal olarak, hiç bir zaman da psikiyatr(ist) olmamıştır.
hümanizm ve maslowla ilgili özet bir bilgi verdikten sonra hümanist
psikoloji gerçekten hümanist midir sorusunu cevaplayalım;
hümanist psikoloji;insan kapasitesi ve potansiyellerine ciddi olarak
değinen ilk psikolojik akım olması açısından önemlidir.insanın
şimdisiyle ilgilenirözgürlüğü esas alır.(varoluşçu psikoloji gibi)bu
anlamdfa çağdaş bir psikoloji akımıdır ve hümanisttir.özgüveni
desteklemesi esnek çocuk yetiştirme;benlik farkındalığı;uyum becerisi,
mobilite;önyargı  konularında psikoterapiste ciddi yararları
vardır.(pdr atanur akar)
klınik anlamda hümanist psikoloji psikolojiyi felsefeye
yaklaştırmıştır;psikiyatriden uzaklaşmıştır.maslow tıpı katı bulup tıp
fakültesini bırakmışteır.bana göre temel çatışkı şurdadır;
çoğu ruh hastalığının klıniği biyopsikososyaldir.örneğin depresyonda
santral sinir sistemi dopamin seratonin dengesi bozulur;hidroksi
metoksi artar.obsesyonda bazal gangligonlar bozulur.şizofreni de
dopaminerjik sistem aktive olur bu yüzden dopamin reseptürü
antagonisti ilaçalar verilir. depresif hastalara seratonin geri alımı
için ilaçlar verilir.parasomnianın klıniği tamamen psikiyatriktir. bu
anlamda hümanist psikoterapi görüşüme göre yetersiz kalmaktadır. fayda
sağlamaz.(pdr atanur akar)
 fakülteye ilk başladığım yıllarda klınik psikolojisi hocamız" ne
kadar insan varsa o kadar akım vardır"
demişti oradan yola çıkarak ben yaklaşım olarak mix bir tutum
benimsedim.danışan merkezli terapilarim oldu.çocuklardaki özel eğitim
bozuklukları ve duygusal bozukluklarda davranışçı psikoterapiyi
kullandım.depresif hastalarda hümanist psikoterapi bana ciddi yararlar
sağladı. ( atanur akar)
  sonuç olarak bir mum yakmıştır nhümanist psikoloji;çağdaş bi
akımdır;psikoloji ve eğitime ciddi yararları olmuştur.bu anlamda
hümanisttir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder