27 Ağustos 2011 Cumartesi

Ölümü Düşünmek

Ölümü düşünmek insanı daha erdemli ve bilge yapar mı? Pek çoklarında ölümü düşünmenin  -dünyadan soğuttuğu için- insanı daha adil ve ahlaklı yapacağı inancı vardır. Ben bu kanıda değilim. Ahlaklı ve erdemli olmanın ölümle bağlantı kurularak algılanması yanlıştır. Ölümü düşünmeyi ya da düşünmemeyi ahlaksızlık ve baştan çıkma ile ilişkilendirmek yanlıştır.

İnsan ölümlü olduğunu, bir gün dünyayı terk edeceğini bilerek yaşamalı fakat ne ondan korkmalı, ne de ölüm korkusundan dolayı davranışlarını değiştirmeli. İnsan doğru ve yanlış olduğuna inandığı ilkeler doğrultusunda yaşamalı ve gerektiğinde ölüme seve-seve hazır olmalı. Ölüm düşüncesini marazi bir korku haline getirmemeli. Bazı insanlar mezarlıkların yanından geçmeyi, ölüm kelimesini telaffuz etmeyi bile dehşetle karşılarlar. Ölümle hayat iç içedir. Ölüm hayatın gerçeğidir. Geçmişte Müslümanların hayatı böyle idi. Mezarlıklar çok yakınlarında gözlerinin önünde idi.
           
Bilge insan ölümü düşünerek kendini ayarlamaz. Böyle bir düşünce erdemlilik değildir, kaynağını korkudan alır. Ancak yapacak bir işi kalmayan, hayatla ilgilerini koparmış, cansız, ruhsuz, atıl ve yaşamayan insanlar ölümü düşünür. Erkek insanlar her an yaşamaya ve o anda yapılması gerekeni yapmaya çalışır. Ölümü düşünmeye vakti yoktur yaşayan insanın. Ölümü düşünenler zaten yaşamayan insanlardır. Hayata katılamayanlardır. Hayat yaşamak içindir, düşünmek için değil. Düşünmek bir engelle karşılaşmayı ifade eder.
           
Bilgelerle çocuklar ölümü düşünmeden yaşarlar. Gerçek bir bilge ölümü sevinçle karşılar, yaşarken ölümü hiç düşünmez. Ölümü düşünmek yaşamı ertelemektir. Bilge vatanını savunmak için gerektiğinde savaşa da katılır ve ölür de. Sokrates savaşa katılmış ve gerçek bir filozof olduğunu göstermişti. Kadim Yunan filozoflarından birisinin ölüm hakkındaki düşüncesi çok hakimanedir. Diyor ki: “Ölümü hiç düşünme. Çünkü sen varken ölüm yoktur. Ölüm varken sen yoksun.” Pek çok bilge ve yiğit adam hayatı hakkıyla yaşadıkları için dünyayı severek terk etmekten korkmadılar. Olgun bir meyve dalından kopmaktan korkmaz. Ancak ham meyveler sıkı sıkıya dalına yapışır. Olgunlaşan yok olmak ister. Toprağa düşer.
           
Sokrates ölüme mahkûm olduğunda bunu büyük bir özgüven ve soğukkanlılıkla karşıladı. Son ana kadar neşesini bozmadan yaşadı. Öğrencilerinin kendisini kaçırma tekliflerini reddetti. İdam edileceği günün arifesinde yeni çıkmış bir şarkının bestesini ezberliyordu. Herkes üzülüp ağlarken o onları teselli etti. Sokrates gibi onlarca, yüzlerce yiğit adam yaşamıştır geçmişte. Bunların adlarını vermek sayfalar tutar. Tarih bunların hikâyeleriyle doludur. Onlar olmasa insanlığın uyacağı örnekler olmayacaktı.
           
İnsan güzel bir ölümle ölmeli. Güzel ölüm nedir! Ölümü acınmadan, sızlanmadan, mızmızlanmadan tevekkül ve teslimiyetle karşılamaktır. Ölümün hiçbir kötülüğü, korkunçluğu yoktur. Eğer ölüm olmasaydı ölümü istemek gerekecekti. Dünya yaşanılmaz olurdu. Kadir-i mutlak bir Allah’ın ve ahretin varlığına inananlar için ölüm “bu hayat sıkıntısından bir terhis tezkeresidir”. Mevlana’ya göre ŞEB-İ ARUS tur. Sevgiliye kavuşma gecesidir. O “benim cenazemi neylerle, teflerle, kudümlerle kaldırın” dedi. “Bizim mezarımız ariflerin gönülleridir” dedi. Neyin inlemelerini asli vatanını özlemek olarak yorumladı.
           
Yunanlı bilge ve filozof Epictetos iyi olanın “iyi irade” olduğunu söyler. Ona göre insan iyi iradeyi her şeyden kurtarabilir, ölümden bile... Yine diyor ki:  “ben kendi hesabıma ölümün bana irademi bilerken ve Tanrı’ya layık bir iş yaparken gelmesini isterim.”  Ölümü korkunç bir şey gibi gösterip güya onu hatırlamayı bir terbiye vesilesi saymak yanlıştır. Hayatımızı korkular üzerine bina etmeyelim. Ölüm kötü değilse neden sürekli onu hatırlayalım ki!  Kötü olan asla ölüm değil, bizim kararlarımız ve yaşantımızdır.
           
Kardeşlerim! Doyunca yaşayın ve ölümü hiç aklınıza getirmeyin. O zaman dünyayı terk etmeniz daha kolay olur. Bu, erdemli ve ahlaklı yaşamaya daha uygundur. Hayatı yaşamayan insan kıskanç olur ve başkalarının iyiliğini istemez. Kendi yaşamamış olan, kimsenin yaşamasını istemez. Hayata küsmüş olan hayatı yaşayanlara düşmandır. Böyle insanlardan uzaklaşın. Onlardan ölümün karanlık ve küflü kokusu gelir. Bunlar mezarlık bitkileridir.
           
Yaşamayanlar yaşamı terk etmekten korkar, tiril-tiril titrerler. Bana gelince, ölüm bana ne yapabilir ki!  Ben onu seve-seve kabul ettikten sonra… Ölüm benden korksun!  Şairin dediği gibi:                        Sussun, sussun uzakta ölümüme ağlayan;                       

arzular kanımda bir çağlayan;                                                                                                    
  21 Eylül 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder