27 Ağustos 2011 Cumartesi

Utangaçlık Hastalığı

Utangaçlık Hastalığı

Hepimiz birşeylerden, bir zaman utanmışızdır. Bu nedenle utangaçlık duygusunu tanırız. Eğer bu duygumuz çok sınırlı sayıda sosyal ortamda yaşanmışsa ve uzun süreli bir problem oluşturmadıysa, ne güzel. Ancak bazı kişiler için başka insanlarla birarada olmak sürekli bir problemdir. Bu kişiler sosyal ortamlarda kendilerinden hiç bir zaman emin olamazlar ve birileriyle beraber olmadan önce, onlarla birlikteyken ve ayrıldıktan sonra, hep doğru dürüst konuşmak ve davranmak konusunda endişe yaşarlar. Bazen de utangaçlık öyle boyutlarda yaşanır ki, kişi kendini tamamen başkalarından izole eder ve kendini yanlızlığa mahkum eder.

Utangaçlık belli durumlarda da yaşanabilir. Örneğin: kişinin yaşadığı yeri değiştirmesi ve bir başka ortama girmesi, yeni bir iş ortamına ya da okul, hatta sınıf ortamına girmesi, çok sevdiği bir yakınını kaybetmesi, bir hastalık ya da fiziğinde değişikliğe yol açan bir rahatsızlık geçirmesi gibi....
Özetle şunu söylemek mümkündür: Utangaçlık, kişinin yaşantısını engelleyecek ve onun yaşam kalitesini düşürecek düzeyde yaşanıyorsa bir problem oluşturur.

Utangaçlığın Nelerle İlişkisi Var?
Sosyal kaygı, utangaçlıkla iç içe yaşanan yoğun ve rahatsız edici bir duygudur. Çevredeki insanların gözünde utanılacak duruma, aptal durumuna düşme, onlar tarafından reddedilme ya da yetersiz görülme korkusudur. Utangaçlık sorunu olan kişi birileriyle birlikteyken bu kaygıyı nasıl gidereceğine değil "ne kadar çok kaygılı" olduğuna konsantre olur, böylelikle kaygısı daha da artar ve bir kısır döngüye girmiş olur. Bakınız aynı zamanda zihninden geçen otomatik düşünceler nelerdir:

-- Kendimi aptal durumuna düşüreceğim.
-- Herkes benim gerçekten salak olduğumu düşünecek.
-- Söyleyecek hiçbirşey bulamayacağım. Donup kalacağım.
-- Eğer ağzımı açarsam sesim bir tuhaf çıkacak.
-- Kalbim fena halde çarpıyor, ya kalp krizi geçirirsem.
-- Delirebilirim.
-- Çok tuhaf görünüyor olmalıyım.
-- Bir kaçabilsem.
-- Herkes beni süzüyor.
-- Ne kadar sıkıcı olduğumu düşünüyorlar.
-- Kendimi kontrol edemeyeceğim.
-- Kızaracağım, titreyeceğim....

Önemli olan bu düşüncelerin gerçekçi algılar üzerine oturtulmamış, tam tersi, mantık dışı bir korkuya temellendirilmiş olmalarıdır. Çünkü herkesin onları seyrettiğine, zayıflıklarını ya da yetersizliklerini yakalamaya çalıştığına inanırlar, ve kaygının kısır döngüsü arttıkça, düşünceler de iyice çarpıtılır.

Sosyal kaygı utangaç olmayan insanlar tarafından da yaşanır. Ancak, bu kişiler kaygılarını farklı bir biçimde yorumladıkları için aynı kısır döngüye girmezler. Utangaçlık sorunu olanlar bu kaygıyı kendi kişiliklerinin bir parçası olarak görürler, diğerleri ise bunu, bulundukları ortam nedeniyle hissettikleri, geçici bir duygu olarak değerlendirirler, ve "aynı ortamda kim olsa aynı duyguyu yaşardı" diye düşünürler.

Bu yorumlama farklılığı utangaç olmayan kişilerin kendine güvenlerinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle bu kişiler sosyal ortamdaki başarılarının kendilerinden, başarısızlıklarının ise dış etkenlerden kaynaklandığını düşünürken, utangaç kişiler, tam tersine, sosyal ortamlardaki başarısızlıklarının kendilerinden kaynaklandığını, başarılarının ise ortam sayesinde gerçekleştiğini düşünürler.

Genelde utangaçlık sorunu olan kişilerde sosyal beceri eksikliği bulunmaktadır. Bir başka deyişle ilişkisini başlatma ve sürdürme konusunda gereken bir takım sözel ya da sözel olmayan davranış becerilerini öğrenmemişlerdir. Örneğin, bir karşılaşma ya da tanışma anında ne yapacaklarını, bir sohbeti nasıl başlatacaklarını ve sürdüreceklerini ve nasıl vedalaşacaklarını bilmezler. Topluluk içinde uzakta bir yerde dururlar, göz göze bakışmaktan kaçınırlar, eğer onlarla konuşursanız çok alçak sesle konuşurlar, konuşurken çok uzun aralar verirler, bir çok şeye ilgisiz gibi davranırlar, yüzlerindeki ifadede neş'e yoktur. Böylelikle o anda çevrede bulunan kişiler, onların kendileri ile ilgilendiklerini hissedemezler, devamlı çevrenin kendileri hakkında ne düşündüğüne konsantre olduklarını bilemezler, tam tersi utangaçların kendileriyle ilişki kurnak istemediklerini sanırlar.

Utangaçlığın Yol Açtığı Sonuçlar

1. Yeni arkadaşlıklar kurmada ve yeni insanlarla tanışmada güçlük.
2. Kendi kabuğuna çekilme ve yalnızlık duyguları.
3. Başkaları tarafından sönük, sıkıcı, soğuk ve ilgisiz olarak algılanma.
4. Sosyal ortamlarda kendini tanıtamama ve kendine güvenini kazanamama.

Şimdi tüm yazılanlarda kendinize ilişkin bir ortak yan bulduysanız ve utangaçlık sorunununuz olduğuna karar verdiyseniz, sakın her zaman olduğu gibi kendi kendinizi yenilgiye uğratan düşüncelere kapılıp, kendinizi yine kısır bir döngüye sokmayın! Çünkü bu sorununuzla başetmenin yolları var.

Utangaçlıkla Nasıl Başaçıkabiliriz?
Utangaçlığımızın temelinde yatan mantık dışı inançlarımızı değiştirmek:
Michel ve Girodo (1978) kendi çalışmalarından edindikleri deneyimler sonucu 'utangaçlık' sorunu olan kişilerin mantık dışı dört temel inançları olduğunu bulmuşlar:

1. Bir sosyal toplantıda uzun süre durup beklerseniz iyi birşey olur.
Bu inanç sohbet başlatmak korkusu nedeniyle geliştirilir. Oysa ki, iki kişinin tanışması ya da konuşması için en az bir kişinin çaba göstermesi gerekir. Bu neden siz olmayasınız?

2. Diğer insanlar sosyal etkinliklere davet edildikleri için 'şanslılar'.
Çok yanlış. Tam tersi, bu bir şans işi değildir. Sosyal olarak aktif olan insanlar, başkaları ile tanışmak ve onlarla zaman geçirmek için çaba gösterirler, kulüplere üye olurlar, başkalarını birşeyler yapmak için davet ederler, sohbetlerde yer alırlar ve çok az şeyi 'şansa' bırakırlar.

3. Nerede olursam olayım sosyalleşebilme olanağım hep aynı olacaktır.
Bu, çaba göstermemek için bir başka bahanedir. Oysa, birçok 'sosyal kulüb'ün, insanları bir araya getirmek gibi bir işlevi vardır ve etkinliklerine katıldığınız zaman kendinizi birileriyle birlikte birşeyler yaparken bulursunuz.

4. Biri bana karşı ilgisiz görünüyorsa, o kesinlikle beni sevmiyordur ve hiçbir zaman sevmeyecektir.
Bu inanç, boş yere kendinizi insanlardan çekmenize ve yalnızlık hissetmenize yol açar. Biri hemen sizinle ilgilenmedi diye bu sizi sevmiyor anlamına gelmez. Sevgi zaman ister ve gelişen birşeydir.

Şimdi gelin, gerçekçi olan inançlar nelerdir, onlara bakalım ve biraz önce okuduğumuz hiçbir işe yaramayan mantık dışı inançların yerine bunları koymaya çalışalım.
1. Sosyal ortamlarda aktif olmaya başlayabilirim.
2. Sosyal ortama girince herkes biraz kaygı yaşar, bu nedenle birşeyleri başlatma ya da yapma riskine girmeden önce tamamen gevşemeyi ya da rahatlamayı bekleyemem.
3. Olmadığım biri gibi davranmama gerek yok. Bu beni daha da çok kaygılandırıyor.
4. Başkalarının beni çok sert eleştireceğini düşünüyorum, gerçekte kendime karşı acımasız olan benim.
5. Kendime, sosyal becerilerimi ve deneyimlerimi geliştirmek için mantıklı amaçlar koyabilirim.
6. Ayrıca, sosyal becerileri çok gelişmiş kişiler de her zaman, % 100 başarılı değiller. Bu nedenle eğer bir etkileşim istediğim gibi iyi gitmezse çok üzülmemeliyim.

Böylelikle güzel bir başlangıç yapmış oldunuz.

Daha Neler Yapılabilir?
Kendinize Güveninizi Nasıl Artırabilirsiniz?

Kendi zayıf ve güçlü yönlerinizi gösteren bir liste hazırlayın.

Örnek:

Güçlü yanlarınıza iyice konsantre olun. Örneğin, eğer yukardaki örnekteki gibi iyi bir dinleyici olduğunuzu düşünüyorsanız, bunu diğer insanlara ne kadar sıklıkla gösteriyorsunuz? İnsanlara kendileri hakkında sorular sorup, onları anlatmaya cesaretlendiriyor musunuz ki iyi bir dinleyici olduğunuzu görsünler? Muhtemelen bunu pek yapmıyorsunuz.

Şimdi kendinize güçlü yanlarınızı hatırlatın ve bunları biraz da olsa yaşatmaya çalışın. Biri ile bir sohbet başlatın. Bu denemeyi yaparken dikkatinizi karşıdaki kişinin sizi sevip sevmediğine dair ipuçları toplamaya değil, sohbetin içeriğine ve söylenenlere verin. Unutmayın, kendinize ait istediğiniz kadar bilgi verip, istemediğiniz yerde konuşmanızın içeriğini değiştirebilirsiniz. Birileriyle konuşurken onların kontrolü altında değilsiniz, sohbetler karşılıklı gelişir.

Bu tür birkaç deneme daha yapabilirseniz, bazı şeyleri keşfedeceksiniz:

-- Hayret, ben de bazı zamanlar insanların söylediklerini sıkıcı bulabiliyorum.
-- Konuştuğum herkesi sevmek zorunda değilmişim.
-- Beni seven insanların yanında sevmeyenlerin de olması doğal.
-- İnsanlarla konuşmayı sürdürdükçe, onları daha iyi tanıyorum.
-- Arkadaşlık bir günde, anında oluşmuyormuş, zamanla gelişiyormuş.
-- Arkadaşlığın gelişmesinde benim adımlarımın da katkısı çok büyük.

Sözel ya da Sözel Olmayan Sosyal Becerileri Nasıl Öğrenebilir ya da Geliştirebilirsiniz?
Bir yabancı dili öğrenmek, bir araba kullanmayı ya da kayak yapmayı öğrenmek nasıl zaman alıyorsa, sosyal becerileri öğrenmemiz ve onların kendi davranış örüntümüze yerleşmesi de zaman ister. Unutmayın, sosyal beceriler doğuştan gelme değildir, sonradan öğrenilir. Yeni beceriler öğrenirken aklınızda tutmanız gereken iki önemli ilke: bol bol pratik yapmanın bu becerilerin kazanılmasını hızlandıracağı ve en kolay durumlarla başlayıp yavaş yavaş zorlara doğru gidilmesi gerektiğidir. Öyleyse çok kısa bir sohbet ile başlayabilirsiniz. Sohbetin üç temel aşaması vardır: Konuşmayı başlatmak, sürdürmek ve bitirmek.

Konuşmayı Başlatmak :
Utangaçlık sorunu olan kişi için ilk kelimeleri söylemek oldukça zordur. Çoğu zaman, "Kafamda ne söyleyeceğimi evirip çeviriyorum, boğazım kuruyor, ağzımdan tek bir sözcük bile çıkmıyor" dedikleri olur. Oysa, zihninizde hiçbir şey planlamanıza gerek yok, konuşmayı başlatmak bazen bir "merhaba" demek kadar basittir. Sohbeti başlatmanın ve sürdürmenin en iyi yolu soru sormaktır. Mümkün olduğu kadar açık uçlu sorular sorun: "İyi misiniz?" yerine "Nasılsınız?" diye sorun.

Unutmayın gelecek ilk yanıta geribildirim vermek önemlidir. Bu nedenle 'dinleme becerilerini' kullanmak, konuşmanın ilerleyen aşamalarında olduğu gibi ilk aşamasında da çok önemlidir. Karşınızdaki kişi sorduğunuz soruyu yanıtlarken, onun gözlerinin içine bakın, ilgiyle kafanızı sallayın, söz edilen hoş şeylere gülümseyin. Bunlar sizin o kişiye önem verdiğinizi gösteren geribildirimlerdir.

Konuşmayı Sürdürmek:
Konuşmayı sürdürebilmenin en temel ilkesi, karşınızdaki kişi konuşmasını bitirince ne söyleyeceğinize konsantre olmak değil, onun ne söylediğine konsantre olmaktır. Böylelikle, karşıdaki kişiye ait bilgiyi alıp, bir sonraki sorunuzu onun üzerine kurabilirsiniz. Örneğin: "İyiyim, derslerle uğraşıyorum" gibi bir yanıt gelirse "sorma aynı durum bende de var, sen ne sıklıkta çalışıyorsun?" gibi bir soru sorabilirsiniz. Böylelikle, kendisi ile ortak bir konuyu paylaştığınızı da belirtmiş olursunuz.

Dikkat etmeniz gereken noktalar şunlardır: Konuşma sırasında aniden konu değiştirmeyin; sorulan sorulara 'evet' ya da 'hayır' diye yanıt vermeyin, sohbet aniden bitebilir. Eğer 'evet' ya da 'hayır' dediyseniz, yanısıra, konuşmayı sürdürmek için bir soru sorun. Örneğin: Size "Yurtta mı kalıyorsun?", diye sorulduysa, ve yanıtınız "evet" ise "Evet. Sen nerede kalıyorsun?" diye konuşmayı sürdürün.

Evyah Tıkandım!..
Bazen sohbet bir yerde tıkanır ve sessizlik olur. Utangaç kişinin en dayanamadığı durum, birinin ya da birilerinin karşısında iken yaşanan sessizliklerdir. Hemen "Ben ümitsiz bir vakayım"; "Çok aptal ve sıkıcı olduğumu" düşünecekler diye otomatik düşünceler üretmeye başlayabilir. Umutsuzluğa kapılmayın! Konuşmalar arasındaki sessizlikler, hele kişiler birbirlerini iyi tanımıyorsa çok doğaldır. Yine de bu sessizliği bozmanın çeşitli yolları vardır. Bu sırada dikkatinizi çevrede olup bitenlere verebilir ve gördüklerinize ilişkin yorumlar yapabilir, karşıdaki kişinin fikirlerini sorabilirsiniz? Eğer hâlâ söyleyecek bir şey yoksa, neden konuşmayı bitirmiyorsunuz?

Konuşmayı Bitirmek :
Yukarıda belirtildiği gibi sessizlikler ya da konuşmanın tıkandığı noktalar, sohbeti bitirmek için kullanılabilir. Ayrıca siz kendiniz de kısa bir sohbet yapmayı planlıyorsanız belki bir duraksama sırasında hoş sözcüklerle veda edebilirsiniz, örneğin: "Seninle konuştuğuma çok memnun oldum"; "şimdilik hoşçakal, tekrar görüşelim"; "Kendine iyi bak, görüşmek üzere" diyerek ve gülümsemenizi yüzünüzden eksik etmeden ayrılabilirsiniz.

Sosyal becerilerinizi geliştirmeye çalışırken sözel olmayan davranışlarınızın, insanlarla etkileşiminizde ne kadar önemli bir yeri olduğunu unutmayın. Size bir kaç örnek verebiliriz :

-- İnsanların gözlerine bakarsanız onlarla bir bağlantı kurmuş olursunuz ve karşıdakine onunla ilgilendiğinizi hissettirirsiniz.
-- Sohbet sırasında karşıdaki kişinin gözüne bakmak, söylediklerinizde gerçekten ciddi olduğunuz izlenimini yaratır.
-- İnsanlara gülümsemek onları görmekten, birlikte olmaktan zevk aldığınızı ve onlara karşı sıcak duygular taşıdığınızı gösterir.
-- Yüzünüzdeki ifade sohbet sırasında yaşadığınız ve karşıdaki kişiye ilişkin duygularınızı açıkça ortaya koyabilir.
-- Kafanızı yukarı kaldırırsanız insanlar yüzünüzü daha rahat görür. Elinizi koyacak bir yer bulursanız daha rahat olduğunuz izlenimini verirsiniz.



Utangaçlık/Çekingenlik

Ebeveynlerin, verdiği eğitim önemli

Eskiden meziyet olarak kabul edilen utangaçlık şimdilerde kişinin yaşamını, iş ve toplumsal performansını olumsuz yönde etkileyen önemli bir psikiyatrik problem olarak kabul ediliyor. Ebeveyni tarafından sürekli azarlanan, aşırı korunup kollanan, inisyatif kullanmasına izin verilmeyen, yetersiz ya da beceriksiz olduğu kendilerine hissettirilen çocuklar ilerideki yaşamlarında utangaç, çekingen, ürkek, kendi başlarına karar veremeyen, sosyal ilişkiler kurmakta zorluk çeken yetişkinler olarak karşımıza çıkıyorlar.
Hata yapma kaygısı insanlardan uzaklaştırıyor
Aşırı utangaçlık duygularıyla büyüyen çocuk, başkaları karşısında utanma duygusundan kendini kurtaramıyor. Bu yüzden toplumdan kaçmaya başlıyor, başkalarıyla konuşmaktan çekiniyor. İnsanlarla iletişim kurmaktan kaçındığı için bu konuda bilgisiz ve yetersiz kalıyor. Herhangi bir kişiyle konuşurken hata yapacağı kaygısı, kişiyi, giderek insanlardan uzaklaştırıyor

Utangaçlık meziyet değil

Halen toplumumuzda aşırı utangaçlığın bir psikiyatrik sorun olduğunu, tedavi ile düzelebileceğini bilen ve tedavi için başvuranların sayısı çok az. Ayrıca günümüzde bile anne babalar çocuklarının utangaç olmasından adeta gurur duyup, bunu bir meziyet olarak kabul ettiklerinden tedavisi için çaba göstermek akıllarına bile gelmiyor. Oysa psikiyatristlerin "sosyal fobi" olarak isimlendirdikleri aşırı utangaçlık, her yüz kişiden üçünde görülen, hafife alınmaması gereken önemli bir sorun.

Kötü alışkanlıklara neden olabiliyor

Utangaçlık tedavi edilmediğinde ergenlik çağından itibaren alkol alışkanlığına da neden olabiliyor. Kişiler alkol almadan sosyal ortamlara giremiyorlar, karşı cinsle de iletişim kuramıyorlar. Alkol tüketimi, kişiyi geçici olarak rahatlatıyor. Tekrarlayan alkol alımı, "alkol bağımlılığı" riskini artırıyor. Yine sosyal fobisi olan kişilerde "depresyon" ve "panik bozukluğu" gibi psikiyatrik hastalıklar da sıklıkla ortaya çıkıyor. Utangaçlığı nedeniyle kimseyle konuşmayan, kalabalık arasına girmek istemeyen, arkadaş edinemeyen, işte veya okulda kapasitesini gösteremeyen genç toplum içinde yalnız kalıyor.

20 yaşından önce ortaya çıkıyor

Sosyal fobi, %95 oranında yirmi yaşından önce ortaya çıkıyor. Bu nedenle, anne babaların çocuklarını çok dikkatli gözlemleyip utangaçlık belirtilerini saptamaları gerekiyor. Yine, "okul fobisi" (okula gitmek istememek) olan çocuklar dikkatle incelendiğinde %30'unda "sosyal fobi" bulunduğu görülüyor.

Başkaları tarafından incelenme korkusu

Sosyal fobisi olan kişiler, sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleneceklerinden, gözaltında tutulacaklarından ve olumsuz değerlendirileceklerinden korkuyorlar. Ayrıca ilişkilerinde incinebilecekleri durumlarla karşılaşabilecekleri endişesi de taşıyorlar. Sosyal fobi nasıl başlıyor? · Başkalarıyla tanıştırılmak, · Yönetici konumundaki insanlarla temas etmek, · Telefon etmek, · Misafir kabul etmek, · Bir işle uğraşırken seyredilmek, · Şaka konusu edilmek, · Tanıdık kişilerle evde yemek yemek, · Başkalarının önünde yazı yazmak, · Toplulukta konuşmak. Neler hissederler? · Çarpıntı, · Terleme, · Titreme, · Kas gerginliği, · Boğaz kuruması, · Sıcaklık ya da soğukluk hissi · Baş ağrısı gibi gerginlik belirtileri gösterirler. Sosyal fobisi olan kişiler ne tür özellikler taşır? · Yalnız yaşama oranları yüksektir, · Eğitim seviyeleri düşük olabilir, · Ekonomik olarak bağımlı ve daha düşük gelir grubunda yer alırlar, · Eşlik eden başka psikiyatrik bozuklukların oranı yüksektir, · İş hayatları inişli çıkışlıdır, · Sosyal ilişkileri sınırlıdır. Tedavisi var Gerek ilaç tedavisi, gerekse psikoterapide oldukça iyi sonuçlar alınmaktadır. İlaç tedavisi ile psikoterapinin birlikte yürütüldüğü tedaviler çok daha başarılı sonuçlar vermektedir.
...................

İlişkilerimizdeki en büyük sorunlardan birisidir. Kendimizi ifade edememek, diğerin bizden üstünlüğünü baştan kabul etmek, kendimizi onun yanında değersiz hissetmek vs.

Sonuç: içinizde kalan onlarca kelime!

Karnınızdan konuşmanıza neden olacak psikolojik sisteminiz.

Utangaçlığa kısaca bir göz atacak olursak;

KENDİMİZİ İFADE ETMEDEKİ ENGELLER NELERDİR
n İÇSEL ENGELLER
n (Utangaçlık, sıkılganlık, huzursuzluk hissetme, diğerlerinin yanında rahatsızlık hissetme vs)
n DIŞSAL ENGELLER
n (diğerinin bizi dinlemeye istekli olmaması, zaman ve ortam yetersizliği, gürültü vs)

n BİZİ UTANGAÇ KILAN DÜŞÜNCE KALIPLARI
n Başarısızım, rezil olacağım, eleştirileceğim.
n Yaptığım şeyler yetersiz, sevilmeyeceğim, onların istediği gibi biri olamadım
n Ya hep ya hiç mantığı , “değersizim, sürekli hata yaparım, başarılarım şanstır” tarzı performansınızı hiçleyecek olumsuz iç diyaloglar. Kendinizi sabote etme!

HANGİ DAVRANIŞLAR UTANGAÇLIĞINIZLA İLGİLİ OLABİLİR?

n Utangaçlık yaratan durumlardan kaçma
n Utangaçlık yaratan kişilerden kaçma
n Gözünü başka yere dikmek
n Mümkün olduğunca az konuşmak
n Çok fazla gülmek
n Gergin vücut hali
n Sakin konuşmak
n Kendim hakkında bazı şeyleri açığa vurmak

HANGİ DURUMLARDA UTANGAÇ OLABİLİRSİNİZ?
n İnsanlarla ilk tanışma
n Bir grup insan önünde konuşmak
n Bir yabancıya zamanı sormak
n Grup tartışmalarına katılmak
n Yardım istemek
n Karşı cinsle konuşmak
n Kendi cinsinizle konuşmak
n Dansa gitmek
n Otorite figürleriyle konuşmak/ bir şey istemek
n Hakkınızı aradığınız bir eylem

HANGİ DÜŞÜNCELERİNİZ UTANGAÇLIKLA İLİŞKİLİ OLABİLİR

n Yalnız bir insanım
n İlgisizim
n Güçsüzüm
n Fazla rahat değilim
n Kırıcı ve reddedici olabilirim.
n Sosyal becerilerim az.
n Eleştirilmekten korkuyorum
n Yanlış yaparsam sevilmeyeceğim.
n Diğerleri kadar iyi değilim


Diğerlerinin düşünceleri ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

n Diğerleri beni utangaç bilirler.
n Benimle rahat değiller
n İlgisiz olduğumu düşünebilirler.
n Beni reddederler.
n Fiziksel belirtilerimi fark ederler.
n Yeterli olmadığımı düşünürler.
n Diğerleri benden daha rahat.




MESAJLARINIZI NASIL GÖNDERİYORSUNUZ?

BİREYİN KENDİSİNİ ANLATMASI SADECE NE DEDİĞİ İLE DEĞİL BUNU NASIL SÖYLEDİĞİ İLE DE İLGİLİDİR.

DOLAYISIYLA MESAJLARIMIZI İLETME BİÇİMİMİZ KENDİMİZİ İFADE ETMEDE ÖNEMLİ BİR ARGÜMANDIR.

SÖZEL MESAJLAR DÜŞÜNCELERİ
SÖZEL OLMAYAN MESAJLAR DUYGULARI BELİRTİR.


PARALİNGUİSTİK ÖGELER

SESİN HIZI --- yavaş, hızlı, takip edilebilir
KELİME VURGUSU---monoton, dramatik
TELAFFUZ ----anlaşılır, mırıltılı, yutucu
ŞİDDET -------çok şiddetli, berrak
AKSAN -------ulusal, yerel, sınıfsal
KONUŞMANIN AKICILIGI—kekeleyici vs


n Sözleriniz beden dilinizle uyuşuyor ise karşınızdakinde güven yaratırsınız.
n İletişimde paralinguistik öğeler ve beden dili söylenenleri desteklemelidir.
n Bir kişiye “seni seviyorum” u düz bir şekilde söylerseniz bunun hiçbir anlam ifade etmediğini bilmelisiniz.


Etkili iletişim nasıl söylediğinize bağlıdır.

n Söylediklerinizi desteklemeyen bir beden duruşu yanlış anlaşılmanıza neden olacaktır.
n Duygularınızı ifade ederken zıt beden mesajları vermeniz , sizi“beni kimse anlamıyor” değerlendirmesine götürecektir. .
n Diğerlerini yorumlamadan önce kendi beden mesajlarınızın farkına varmalısınız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder