27 Ağustos 2011 Cumartesi

İbn-i Sina

İbn-i Sina


Ünlü Türk filozofu İbni Sina (Ebu Ali el-Hüseyin bin Abdullah İbni Sina) Farabi‘ nin ölümünden otuz yıl sonra, Ağustos 980 tarihinde bugünkü Özbekistan sınırları içerisindeki Buhara şehrinin Afşene Köyü’nde dünyaya gelmiştir ve bütün Orta Çağ Avrupa’sında felsefenin temel taşlarından birisi olarak kabul edilip, “Avicenna” ismi ile ün kazanmıştır.
 
       HAYATI
 
 Çocukluk ve Gençlik
On yaşında iken o devrin klasik eğitimini bitirip (Kur’an ve edebiyat), geometri, fıkıh (İslam hukuku), Grek felsefesi ve mantık öğrenir. Hocalarını geride bıraktığından kendi başına teoloji, fizik, matematik ve özellikle tıp çalışır.
Onaltı yaşında ünlü olan İbni Sina, idaresi altında hekimler çalıştırmaya başlar. Bir buçuk sene süresince kendini tamamen felsefeye adar ve bu süre içerisinde kendi ifadesi ile kırk kez okuyup anlayamadığı Aristo “Metafiziğini” tesadüfen eline geçirdiği Farabi ‘nin yorumu sayesinde anlar.
Kütüphaneye Kabul
On sekiz yaşındaki İbni Sina bilinen bütün ilimlere vakıftır. Bu sırada Buhara Sultanı’nın yanına çağırılarak, onun çare bulunamayan hastalığını tedavi eder. Bu başarısı hayatının dönüm noktası olur çünkü emrine amade edilen sultanın değerli kütüphanesi, kendisine bilgilerini genişletme fırsatı verecektir. Yirmi yaşındaki İbni Sina, sultanların politik kararlarını vermeden önce danıştıkları bir kişi olmuştur.
 Seyahatleri
Saltanatın son günlerinde Buhara’dan ayrılan İbni Sina, Horasan ve Harizm illerini dolaşır ve kendisini takdir edip ağırlayacak bir saray çevresi arar.
1012 senesinde geldiği Cürcan’ da ölümüne kadar yanından ayrılmayacak olan talebesi Ebu Ubeyd el-Cüzcani ile karşılaşır ve Şirazi ile yakın dostluk kurar. İbni Sina burada pek çok risale (küçük kitap) ve eser verir.
(El-Kanun’un başlangıcı, El-Mecesti özeti)
Bu dönemde kendi halini dile getiren kasidesinin1 bir beyiti şöyledir:
   Galiba yok bana dar gelmeyecek bir belde,   
   Değerim çok, alacak müşteri bilmem nerede?
Politika
Hemedan Emiri’nin veziri olan İbni Sina, hekim, bakan ve filozof olarak dolu ve hareketli bir yaşam sürmeye başlar. Devlet işleri ile meşgul olduğundan geceleri ve hatta at üzerindeyken yazmaya devam etmektedir. Uğradığı siyasi iftiralar, görevinden alınıp, Ferdacan kalesine kapatılmasına sebep olur. Bu olay, hapsedildiği dört ay süresince üç eser yazmasını engelleyemez. (Hay Ibn Yakzan risalesi, Kulunç kitabı ve el Hidayat)
İsfahan
Hapisten çıkarılan İbni Sina Hemedan’a dönmüştür fakat kendisini kıskananlar tarafından gözlenir ve gizlice Isfahan’a kaçar. Isfahan’da kendini özellikle ilmi çalışmalara verir. Bir çok eser kaleme alır. Sağlığı giderek bozulan İbni Sina 1037’de Hemeden’ a döndüğünde elli yedi yaşında iken kulunç hastalığından ölür.
ESERLERİ
İbni Sina, hemen her ilim dalında eserler yazmış ve özellikle filozof olarak ün kazanmıştır. Ortaçağ'da Latince'ye çevirilen eserleri “Avicennism” denilen etkiler yaratmıştır. On yedisi sadece tıbba ait olan yüz altmış küsür eseri vardır. Başlıca eserleri;
El-Şifa
El-Kanun fi’t- Tıp (Tıp Kanunu)
El-İşarat ve’t Tenhibat
El-Necat
“Metafizik” ve “Kitab el-Nefs” adlı eseleri Latinceye en önce çevirilenleridir. Ortaçağda “Sufficientia” şeklini alan “El- Şifa”, onaltı sahifeden sadece onikisinin çevirildiği, içine mantığı, tabii bilimleri, psikolojiyi, fiziği ve metafiziği alan onsekiz bölümlük, geniş kapsamlı büyük bir eserdir. Meşşai felsefesinin en iyi eseri olan bu eseri İbni Sina Hemeddan’da kaldığı sırada yirmi günde yazmıştır. Daha sonra bu eserin bir özeti niteliğindeki üç bölümlük “El-Necat’ ı yazar. El-İşarat ve’t Tenbihat, El-Necat üzerinde düzeltmeler ve değiştirmeler yapmak üzere yazdığı eseridir. “El-Kanun fi’t Tıb” adlı eserinin bir kısmı Cürcan ve Rey’de yazmıştır ve eseri Hemedan’da tamamlamıştır. Ondört bölümdür, açıklama ve deneye dayanmıştır.
FELSEFESİ
İslam felsefesinin iki büyük okulu; meşaiyye ve işrakiye okullarıdır. Meşailik; Platon-Aristotales uzlaştırılması, İşrakilik; Platon-Tasavvuf uzlaştırılmasıdır.
Deneycilik ile akılcılığı bağdaştıran İbni Sina, bu bağdaştırmasında doğabilimsel İslam Felsefesi’nin kurucusu Razi ile Farabi’den yararlanır. Meşailikten İşrakiliğe geçmiş bir düşünür olmasıyla da İslam Felsefesi’nde önemli bir rol oynamaktadır.
İbni Sina bilimleri üçe ayırır;
i) Yüksek bilimler ( Al-ilm-ül-ali); Maddesinden tümüyle ayrılmış biçimlerin bilimi ki bunlar; metafizik ve mantıktır.
 ii) Aşağı bilimler (Al-ilm-ül-esfel); Maddesine bağlı biçimlerin bilimi ki bunlar tabiat bilimleridir.
iii) Orta Bilimler (Al-ilm-ül-avsat); Maddesinden ancak zihinde ayrılan bilimler ki bunlar matematik bilimleridir.
İbni Sina matematikten mantığa ve oradan da metafiziğe geçer. Aristo gibi felsefeyi ikiye ayırır;
a)    Nazari Hikmet (Kuramsal felsefe)
b)    Ameli Hikmet (Eylemsel felsefe)
Birincisinde tabiat felsefesi, matematik felsefe ve metafizik vardır. Eylemle değil, bilmekle ilgilidir. İkincisi hem eyleme hem bilgiye aittir; medeni hikmet veya siyaset, ev hikmeti veya ekonomi (El-hikmet ül-menziliye), ahlaki hikmet (El hikmet-ül hulkiye).
Mantık
Mantık, İbni Sina’ya göre ister felsefe içinde, ister ondan bağımsız görülsün bir alet’ tir. Mantığın hedefi insanı yanlıştan koruyan belirtileri vermektir. (İşarat).
İbni Sina mantığı psikolojiden çıkarıp, düşünce kanunlarını psikoloji üzerine kurmuştur. Önermeler ve kurucusunun Aristo olduğu tasarım öğretisi (tümden gelim yolu ile sonuç çıkarma) hakkındaki çözümlemeleri İslam Ortaçağı’nda klasik olmuş ve sonraki bütün mantıkçılar ona dayandıkları gibi, Kelamcılar2 da Allah'ın ispatına dair eserlerinde ondan faydalanmışlardır.
Bilgi Teorisi
İbni Sina tüm bilgilerin, sezgi ile elde edlien açık ilkelerden çıkarsama (Ar. Alistintaç) yolu ile oluştuğu kanısındadır. Bilgi sürecinin duyum ve algı ile oluştuğunu kabul etmekle beraber gerçek bilginin ussal olduğunu ileri sürer.
Emprisme’i mantıki rationalisme’in içinde açıklamaktadır. İbni Sina’ya göre varlık ve düşünce aynıdır. Düşünce dışında varlık olamaz. Bu ilke mantıkla metafiziği birbirine bağlamakta ve mantıktan metafiziği çıkarma yolunu (yani dogmatizmi) temellendirmektedir.
Tabiat İlimleri
İbni Sina’ya göre tabiat ilimleri metafiziğin başıdır. Tabiat ilimlerini sıralamasında asıl fizikten (Kitabul-kiyan) başlar, çeşitli tabiat basamaklarından insana kadar yükselir. Bütün cisimlerin ibaret olduğu madde ve şekil, İbni Sina’ya göre hem mantık, hem fizik, hem de metafiziği ilgilendirir. 
Psikoloji
İbni Sina’nın psikolojisi bir yandan fiziğe, öte yandan metafiziğe bağlıdır. Bitki nefsi3 maddeye kadar iner. İnsan nefsi de faal akılla Allaha kadar yükselir. Böylece İbni Sina felsefesinde psikoloji ikiye ayrılır;
1.    Rasyonel veya içebakış psikolojisi
2.    Deneysel veya emprik psikoloji
Ruhun tanımı:
İbni Sina’ya göre ruh manevi bir cevherdir4. Ruhun bedenden ayrı manevi bir cevher olduğunu kanıtlamak için “insan-ı tair” (L’homme volant, uçan insan) diye bilinen bir temsil kullanmıştır. Bu temsil bütün Batı Ortaçağı’nda yayılmış, Bonaventura, Albertus Magnus tarafından sonradan kullanılmıştır.
İbni Sina’ya göre nefs birleşeceği bedeni almadan önce ferdi varlığı yoktur.
Metafizik
Aristo gibi İbni Sina da, metafiziği varlık olması bakımından varlık ilmi diye tanımlıyor. İbni Sina üç katlı alem görüşünde Tanrıcı felsefe (theism) ile tabiatçı felsefeyi (naturalisme) birleştirir. Bu teorisi ile Augustin felsefesi arasında büyük benzerlik vardır.
Mistik Felsefe veya Tasavvuf
İbni Sina’nın insanın tanrısal alemle ilişki kurabilmesi için öngördüğü yol, bir çeşit manevi sezidir. Bu yolu “Hay ibn Yakzan” ve “Kitab üt-tayr – Kuş kitabı” gibi eserlerinde açıklamıştır. İbni Sina’ya göre Allah bütün varlıktır, sırf iyiliktir. Gerçek var oluş yalnız Allah’a mahsustur. Evrenin yalnız geçici bir var oluşu vardır.
Ahlak
İbni Sina eserlerinin her birinde ahlaka felsefi açıdan yaklaşarak onu bölümlere ayırmıştır.
İbni Sina’ya göre üç türlü kötülük vardır.
i)     Fiziki kötülük ki; İbni Sina buna eksiklik der.
ii)    Psikolojik kötülük; keder, elem, şeklinde görünür.
iii)   Metafizik kötülük ki İbni Sina “günah” olarak adlandırır.
Filozofa göre iyilik, yetkin ve mutluluk fikrinin doğması için kötülüğün olması gereklidir.
Mutluluk ise ruhun temizlendiği ve Faal Akla5 yöneldiği eylemdir. Böylece mutluluğa yönelen insan, filozofun “ruhun temizlenmesi” dediği bir çeşit tasavvufi yükselmeyi uygulayacaktır.
Din Felsefesi
İbni Sina bu konuda Farabi’yi ve ansiklopedicileri tamamlar fakat din ile felsefeyi uzlaştırmada dine yakındır. İnancın aklı tamamladığını kabul eder, peygamberlere filozoflardan üstün değer verir ve şeriatın;
i)              Siyasi
ii)             Psikolojik ve ahlaki
olmak üzere iki rolü olduğunu söyler.
İBNİ SİNA OKULU
İbni Sina, İslam Felsefesi içerisinde başlı başına bir okul olarak kabul edilebilir. Filozofa en yakın öğrencisi Behmenyar’dır. “Felsefi Konuşmalar” adlı kitabı Behmenyar ve başka bir öğrencisi olan İbn Zeyle’nin sorduklarına verdiği cevaplardan ibarettir.
Ebu Abdullah Masumi ise en sevdiği öğrencisi diye tanınmaktadır. İbni Sina’nın ölümüne kadar yanından ayrılmayan öğrencisi El-Cüzcani de filozofun hayatını kaleme almıştır. Meymun bin Necip al-Vasıti, tanınmış astronom ve şair Ömer Hayyam, Ömer Hayyam’ın öğrencisi Ebu’l Maali, Behmenyar’ın öğrencisi Ebu’l Abbas Zevkeri, geometri, mantık, ve felsefeyle uğraşan Abdürrezzak et –Türki de İbni Sina okulundan sayılırlar.
İBNİ SİNA FELSEFESİ’NİN ORTA ÇAĞ
AVRUPASINDA ETKİLERİ
İbni Sina‘nın eserleri XII. yüzyılda Latinceye çevirilmiştir. Bu eserlerden biri olan “Metafizik”, Aristo’nun Metafiziğinden yarım asır önce tanınmış, Aristo’nun Metafiziğinin son iki kitabı çok daha sonra hatta “Şifa’nın” tercümesinden bir asır sonra batıya ulaşmıştır. İbni Sina’ın özellikle Toledo’da tercümeleri yapılan eserleri daha sonra, Batı üniversitelerinin temel ders kitapları haline gelmiş ve uzun süre okutulmuştur.
Filozofun Avrupa’ya ilk etkisi, yaklaşık bir asır kadar sürmüş olan ilk tercümeler çağından 1230’a doğru, Paris Piskoposu Auvergne’li Guillaume’un Aristo ve takipçilerine (Farabi-Alpharabius, Gazali-Algaxel ve İbni Sina-Avicenna) karşı açtığı kampanyaya kadar sürer.
İkinci etkisi, Aristo incelemelerine ve yorumlamalarına izin veren 1231 “piskoposluk kararnamesi”nden Albertus Magnus’un derleme eserlerine kadar olan dönemdir.
Üçüncü etkisi ise İbni Sina’nın Saint Thomas’ın sentezinde belirgin bir yer aldığı dönemdir.
Avrupa İbni Sina Felsefesi’nin doruğu Latin skolastiğinin doruğa ulaştığı dönemdir (XII.yy.) Batı düncesine etkisinde “Bilgi Teorisiyle” kronik olarak ilk sırayı alır. Bunu “Varlık Doktrini” ve “Fertleşme teorisi” izler.
İbni Sina, “Bilgi Teorisiyle” St. Augustin’in bir tür gelişmesini sunarak, Franksisken ekolünde derin etkiler bırakır. Auvergne’li Guillaume, Robert Grosseteste, Halelsi Alexandre, Jean de la Rochelle ve Saint Boneventura bu etkileri görebileceğimiz düşünürlerdir. “Varlık doktrini” ile Albertus Magnus ve St. Thomas üzerinde etkili olmuştur. Fertleşme teorisi de Robert Grosseste, Albestus Magnus ve Bacon’ı etkilemiştir.
İbni Sina, ortaçağ batılı düşünürlerinin rahatlıkla başvurdukları bir kaynak olduğu gibi düşüncelerinin üstadlarından biridir. St. Jean Damascene’ den sonra Batının inanıp güvendiği çok yüksek birkaç otoriteden biridir.
 SONUÇ
Ortaçağ Türk İslam Felsefesi’nin ulaştığı yüksek tepelerden biri olan İbni Sina, ünlü bir tıp bilgini olmasının yanı sıra, dopdolu ve mücadeleli geçen yaşamı boyunca hayatın iksirini aramış, ardında zamanın bütün ilimlerini kapsayan bir kütüphane dolusu değerli eser bırakmış bir filozoftur.
İlme ve Türk İslam dünyasına böylesi katkılarda bulunmuş filozofumuz, yirmi birinci yüzyıla adım atmakta olduğumuz şu günlerde, bir hastaneye isim vermiş olmasıyla tanınmaktan çok daha fazlasını hak etmiştir. Hepimize düşen, milli kültür ve değerlerimizi tanıtmak ve insanımızın bu engin bilgi hazinesinden yararlanmasını sağlamaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder