27 Ağustos 2011 Cumartesi

Kendisi Olmak

Kendisi olmak ne demektir. Bir şey ne ise o olmak demektir. Taşsa taş, karpuzsa karpuz, insansa insan. Bunların bu vasıfları en çok taşıyanı olmak, en çok kendisi olmaktır. Bir altın yirmi dört ayar olursa tam kendisidir. Biraz eksik olursa veya başka bir şey katılırsa kendisi olmaktan uzaklaşmış olur. Buna iş âleminde taklit ve tağşiş denir. Eski dilde kendi’nin karşılığı: zat, nefis, ayın, lüb kelimeleridir. Bunların hepsi bir şeyin aslı,  özü anlamına gelir. Zaten Türkçede kendi ile öz aynı manada kullanılır. Kendim yerine özüm de diyebilirsiniz.      


İnsan kendisi olmaya ve kimseye benzememeye çalışmalıdır. Dıştan değil içten gelen bir sebeple hareket etmelidir. Ayrıca biyolojik varlığının yani bedeni arzularının ve hırslarının esiri olmamalı.  İnsan kendisi olmazsa olgunluk kazanamaz, başkalarından ayırt edilemez, onların bir taklidi ve kopyası olur. Bir şey yapmak veya yapmamak, içinden gelen bir güdü ile olmalı. Kendi davranışlarını kendisi yönetmeli. Kendisi olmak özgür ve bağımsız olmak anlamına gelir. Her ne kadar insan tam böyle olamazsa da böyle olmayı hedeflemelidir. İnsan kendine yeten, sevinçlerini ve acılarını kendinden devşiren biri olmalı. İnsan görece kapalı bir sistemdir. Dış şartlardan etkilenmekle beraber özerkliği vardır.          
Hayata başlarken insan tabiatla birlik halindedir. Çocuk ilk aylarda kendisi ile annesini ayırt edemez. Beyin gelişip bilinç uyandıkça kendinin farkında olur. Bunu sağlayan ego(ben)dur. Jung’un belirttiğine göre ego bütün bilinçli faaliyetlerin merkezidir. İnsanın bütün ruhsal faaliyetlerinin merkezi ise kendilik’tir. İnsanın gelişimi egonun gelişimi ile başlar. Egonun gelişimindeki arızalar ve aksaklıklar kişiliğin gelişimini engeller. İnsan ego ile kendini bütün dışındaki şeylerden ayırır. Var olduğunun bilincine varır. Önce maddi şeylerin sonra manevi, moral, ahlaki ve sosyal şeylerin farkına varır.         
Tecrübeleri arttıkça insanın bilinci gelişir, bilinçli alanlar artar. Bilinçli olmayan alanların bilinçli hale gelmesi oranında kişi birlik ve bütünlüğüne kavuşur ve kendisi olur. Kendisi olmak yani kendilik ego kavramından ayrıdır. Kendilik kişiliğin bütün katmanlarını içine alır, bilinci ve benliği de kapsar. İnsanın en tam halini ifade eder. Jung psikolojisinde kendilik en yüksek ve mükemmel arketip olarak ele alınır. Ona göre insanın zihninde doğan en tam ve mükemmel imge kendiliktir. Kendiliğin sembolü daire veya karedir. Bunlar tamlığı bildirirler. Bütün insani yapıtlarda bu semboller çok kullanılır. Tanrılık, kendilik imgesi ve arketipi ile birlikte olur. Fakat ondan ayrıdır. (Arketipler insanda doğuştan var olan tasavvurlardır. İnsanlığın geçmişteki yaşantısından bize kalmışlardır, biz bunları zihnimizde hazır buluruz. Dünyanın her yerinde insanların benzer tasavvurlara sahip olması onların varlıklarını ispatlar).         
İnsanın gelişmesi için ego ne kadar yararlı ise onun aşırı şişmesi de o kadar zararlıdır. Bizim tam kendimiz olmamız için önce kendimizin farkında olmamız sonra bunu aşarak dışımızdaki varlıklarla, insanlarla ve evrenle birleşmemiz lazımdır. O zaman mutlak bir uyum ve ahenk meydana gelecektir. En üstün kemaldir bu. O zaman gücümüzün de çok fevkine çıkarız. Yoksa ilkel bir benliğin esiri ve mahkûmu olarak acılar çekmekten kurulamayız. Bütün büyükler benliğin zincirlerini kırmayı, nefsin esirliğinden kurtulmayı öğütlemişlerdir. Küçük benliğini bırakıp bütüne karışmalı. Buz parçası hükmündeki enaniyetini (egosunu) havuzda eritip bütün havuzu kazanmalı. Damla iken derya olmalı. Bu birleşmeye ve tamlaşmaya Jung “bireyleşme” diyor. Tasavvufta ise “fenafillah” diyorlar.         
Kendimiz olmak; hem kendi varlığımızı, hem dışımızdaki dünyanın varlığını anlamaktır. Bunları anladığımızı anlamak ta bunun içindedir. Biz ne kadar kendimiz olursak dışımızdaki nesneleri, insanları ve dünyayı o kadar daha iyi idrak etmeye başlarız. Ayni şekilde onları daha iyi anladıkça da kendimizi daha iyi anlamaya başlarız. Yani bunlar birbirinden ayrılmazlar. Objektif ve sübjektif gerçeklik birbirini tamamlar. Her birinin varlığı diğerine bağlıdır. Bunların hiç biri ihmal edilemez. İşe önce kendimizden başlamalıyız. Kendimizde bir anlam bulamazsak hiçbir şeyde bir anlam bulamayız. Hiçbir din, felsefe, doktrin ve ahlak bizi kurtaramaz. Her şey bizde başlar ve bizde biter. Kendimiz olmak oranında da Tanrılık hakkında bir idrak sahibi olur ve Tanrıya yaklaşırız.         
Modern insanın en büyük sorunu kendisi olamamak sorunudur. İnsan kendini tanımıyor. Kendine yabacılaşmıştır. Kendinden hareket etmiyor. Davranışları taklittir. Kişiliği yoktur. İsmi yoktur. Milyonlarca insana aynı adı verebilirsiniz. Bir şey değişmez. Tarihte hiçbir zaman bireyler kendilerinden bu kadar uzaklaşmadılar. İnsanlar dışındaki şeyler tarafından yönetiliyorlar. Bir kuklanın iplerinin birinin elinde oynatılması gibi oynatılıyorlar. Her şey onlara benimsetiliyor, sanki kendileri tercih ediyorlarmış gibi geliyor onlara. Bu, gafletin perdesini bir kat daha artırıyor. Bir iradeye ve ihtiyara sahip olduklarını sanıyorlar,  hâlbuki öyle değillerdir. İradeleri bir yanılsamadan ibaret…         
İnsan kendisi olabildiği ölçüde hayat güzelleşecektir. Özünü geliştirmeli insan. İnsanın bir özünün olmadığını söylemek karanlıkta el yordamı ile yürümeye benzer. O zaman insan açıklanamaz. Kendilik olmasa sabah kalktığımızda kendimizi tanıyamazdık. Bizde her şeye rağmen değişmeyen bir cevher vardır, bu özümüzü teşkil ediyor. İnsan özünü teşkil eden melekelerini geliştirerek insanlığının farkına varır. Bunlar: his, sezgi, anlayış, hayal, gönül, sır, hafi, ahfa dediğimiz şeylerdir. İnsan bunlarla kendisi (insan) olur. Vesselam. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder