27 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir İdealist Örneği ATATÜRK

Bir İdealist Örneği ATATÜRK


Günümüz dünyası ideal, idealist kavramlarının yeniden gündeme gelmesine şahit oluyor.
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de dünyamızın idealistlere ihtiyacı vardır. Bu kavramları klasik anlamları ile yeniden ele alırken içinde yaşadığımız ülkenin her tür bağımsızlığa ulaşmasını sağlamış bir idealisti; Atatürk’ü ele alacağız. Atatürk ile bir idealist ne demek, ne anlama geliyor, idealden ne anlamalıyız gibi sorulara cevaplar bulacağız. Her birimizin içinde yatan idealisti daha yakından tanımak için belki de bir fırsat bulacağız.
Kavramlar zaman içinde bazen anlamlarını yitirirler, bazen bambaşka anlamlar yüklenirler, bazen de hiç kullanılmaz hale gelirler. Bu açıdan bakıldığında günümüzün maddiyatçı insanına yabancı gözüken ideal ve idealist kavramlarını yeniden zihnimizde ve kalbimizde oluşturmaya çalışacağız.
Bir ideal ne anlama geliyor? Biraz bundan bahsedelim. Bir şeyin ideal olması o şeyin en iyi şekilde, kendi doğasına en kendi doğasına en uygun bir şekilde olmasını anlıyoruz. İdealist dediğimizde ise bir şeyi ideale göre yapmaya çalışan yani en iyi şekilde, doğa ve insan ölçütlerine göre yapmaya çalışan kişiyi anlıyoruz. Bu anlamda yaşama baktığımızda değişik konularda idealistler bulmak mümkündür. Örneğin; idealist bir doktor dediğimizde tıp yasalarına özellikle de ahlaki olanlarına her zaman ve her şartta uymaya çalışan birini anlıyoruz. İdealist bir öğretmen dediğimizde öğrencilerini insanlık için topluma faydalı bir şekilde yetiştirmeyi amaç edinmiş ve bunu gerçekleştirmeyi her zaman ve şartta yapmaya gayret eden kişiyi anlıyoruz. İdeal bir baba dediğimizde çocuklarına ve eşine karşı görevlerini yapmaya çalışan, çocuklarını insanlık için iyi bir şekilde yetiştirmeye çalışan bir babayı düşünüyoruz.  
Bunun karşıtında ne görüyoruz? Yani idealist olmayan bir doktor veya öğretmen dediğimizde ne anlıyoruz? O zaman bazı nedenlerden dolayı kişisel olan daha başka önceliklerini ön plana çıkararak mesleğini ideal bir şekilde gerçekleştirmekten uzaklaşan insanı anlıyoruz.
Günümüzde özellikle maddi menfaatlerin ön plana çıkarak hiç bir şeyin kendi doğasına göre iyi bir şekilde yapılmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Ne müteahhitler evleri, ne doktorlar muayenelerini, ne öğretmenler verdikleri eğitimi, ne öğrenciler öğrenciliklerini ideale göre (yaptıkları işin en yüksek nitelikleri ile) yapmaya çalışıyorlar. Genel olarak maddi çıkarların ön planda yer aldığı bir yaşam şeklini toplumun birçoğu benimsemiş durumda. Hal böyle olunca çevremizdeki birçok iş de iyi gitmiyor, bir süre sonra bozuluyor, başka sorunlara neden oluyor.
Bu durum insanın değerler dünyasını altüst etmiş durumdadır. İnsanı insan yapan niteliklerin belki de en önemlisi sahip olduğu değerlerdir. Bu değerler insan idealine dayanmadığında yani insanın en yüksek niteliklerinde çıkmadığında bir başka deyişle en önde maddi ve ekonomik değerler olduğunda insan dünyası da altüst oluyor. Böyle bir insanı da gelecekte daha birçok sorun bekliyor anlamına geliyor.
Neden ideal bir şekilde davranmak yerine maddi ve ekonomik çıkarlarımıza daha uygun olanı seçiyoruz? Çünkü günümüzün hastalığı bencillik tüm dünyayı sarmış durumda.
Bencillik bir insanın ve toplumun en büyük düşmanıdır. Böyle bir durumda insan ve toplum kendini yer bitirir. Gözü kendinden başka birşey görmeyen kimse bir süre sonra çevresi olmadığında kendisinin de olamayacağını farketmeye başlayacaktır. Hep ben diyen, herşeye benim diye yaklaşan kimse denizde etrafındaki eşyaları hırsla toplayarak ağırlaşıp batacağını düşünemeyen bir insan gibidir.
Konuştuklarımızı biraz daha genişletelim ve ideal bir insandan bahsettiğimizde ne anlayacağımız üzerine biraz düşünelim. İdeal bir insan dediğimizde tüm insanlığa ve doğaya karşı insan olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışan, insanın en yüksek niteliklerine ulaşmaya çalışarak insanlığa en iyi şekilde hizmet etmeye çalışan birini anlıyoruz. Bu hizmet, mesleğinden ailesine, sokaktan iş hayatına kadar yaşamının her alanını kapsayan bir hizmettir. Yani ideal bir insan hayatının her anını insanın doğasına uygun bir şekilde yaşamaya çalışan kimse demektir.
Bir insan olarak dünyaya geldiğimizde birçok sorumlulukla geliyoruz. Doğaya, insanlığa, toplumumuza, ailemize, arkadaşlarımıza, hayvanlara, havaya, toprağa karşı bir takım sorumluluklarla dünyaya geliyoruz. Sorumluluklar ancak bilinçli insanlarca taşınabilir. İşte bu sorumlulukları taşıyabilmek için idealist insan kendini yetiştirmeye, bilinçlenmeye çalışır. Eskilerin deyişiyle kendini bilmeye başlar. İdealist bir insan kendini ve doğayı bilme yolunda olan ve bu şekilde her şeye karşı olan sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirecek olandır.
Günümüze bakınız; ekolojik sorunlar var çünkü doğaya karşı sorumluluklarımızı bilmiyoruz, toplumsal sorunlar ve uyumsuzluklar var çünkü topluma karşı sorumluluklarımızı bilmiyoruz; aile içi sorunlar, arkadaşlarımızla yaşadığımız sorunlar ve sonunda belki de en başında kendi içimizde yaşadığımız sorunlar. İşte bu sorunlardan kurtulmanın yolu idealist bir insanın kendini bilme yoludur. Böylece sorumluluklarını yerine getirebilecek bilince ve anlayışa ulaşacaktır.
İdealist davranmak ne getiriyor ne götürüyor? Bu soruyla her birimiz ilk defa gençlik yıllarında karşılaşıyoruz. O zamanları hep birlikte hatırlayalım: her birimiz gençken nasıl bir dünya istiyorduk? Haksızlıklara karşı hemen karşı koyan, sıcak dostluklar, arkadaşlıklar yaşadığımız, çevremizdeki herşeyin kitaplarda okuduğumuz gibi ideal bir şekilde olmasını bekleyen, ilişkilerimizde dürüstlük, doğruluk, candanlık gibi nitelikleri aradığımız zamanları hatırlayalım. İşte o zamanlar içimizdeki idealisti henüz uyutmadığımız zamanlardı. Henüz bize sesini duyurabiliyordu. Kendimize karşı saygımızın olduğu ve bir takım değerleri korumak için birçok maddi ve ekonomik yarardan vazgeçebileceğimiz zamanlardı.
Daha sonralar ne oldu? İçimizdeki idealisti dondurduk ve yerine bencil olan benliğimizi koyarak her şeye sahip olmaya çalışan aç bir kurda dönüştük. Bu sahip olma koşturmacası içinde bazı zamanlar birşeylerin doğru gitmediğini hisseder gibi oluyorduk ama sonra yeniden koşturmaya başlıyor ve bunları düşünmekten kendimizi koyuyorduk.
Günümüzde idealist olmak için içimizde ve çevremizde birçok zorluk ve düşman var. Geçmişe göre daha ağır ekonomik şartlar altında yaşıyoruz belki. Yazımızın başında “İdealist, her zaman ve şartta ahlaki değerlere göre davranmaya çalışandır” demiştik. Günümüzde bazı şartlar daha ağır ama geçmişe göre bazıları da çok kolay. Her dönemin kolaylıkları da vardır zorlukları da ama idealistler tüm dönemlerde birbirlerine benzer çünkü aynı ahlaki değerlerle davranırlar, aynı örnek davranışla kendilerini gösterirler ve toplumları bambaşka dönemlere aynı rehberlikle çıkarırlar.
İşte böyle bir idealiste yakın bir örnek, içinde yaşadığımız ülkeyi büyük bir bozgunun içinden çıkarmış; her konuda topluma rehberlik yapmış bir insan ATATÜRK.
Atatürk tüm hayatı boyunca idealist bir insan olarak yaşamıştır. Eğer Atatürk idealist olmasaydı, dayandığı değerlerden ve ilkelerden bir takım menfaatler nedeniyle vazgeçseydi türk milletinin tarihi çizgisi de bambaşka bir yerde olurdu.
Evet günümüzde ekonomik şartların zorluğundan bahsettik. Bir de Atatürk’ün gençlik dönemini hayal edelim. Bir imparatorluk çöküş içerisinde. Bu çöküş toplumun her kesiminde, her alanda yaşanmakta ve büyük acılara neden olmaktadır. Ahlaki açıdan da toplum içinde çöküş yaşanmaktadır; dalkavukluk yaparak yüksek mevkiler elde etmek, bencil bir tüccar olarak zor şartlar altında servet arttırmanın mümkün olduğu dönemler.
Bu zor şartlar altında çoğunluk ezilirken çok küçük bir kısım da hala menfaatlerini ön plana koyarak diğer insanların üzerinden kendilerine faydalar sağlama çabası içerisinde görülüyor.
Bu zor şartlar altında idealist insan; Mustafa Kemal’i görüyoruz. Harp Okulu’nda arkadaşlarına “Bakın ben gelecekte neler yapacağım; yeni bir cumhuriyet, yeni bir ülke kuracağım” diyecek kadar hayatta ne yapacağını açık bir şekilde gören bir idealist. Hayatı boyunca da karşısına çıkan birçok fırsatlara rağmen bu hedefinden, dayandığı ahlaki değerlerden ve ilkelerden bir an bile vazgeçmeyi hiç düşünmeyen güçlü bir idealist karşısındayız.
Kendisinin parasız zamanları veya kişisel sorunları olmadı mı? Mutlaka oldu ama onları bir yana ideali başka yana koydu. İdealist insan içinde yaşadığı zorluklarla dayandığı değerleri karıştımayan kişidir. Bunu yapabilmek için de bilinçli olmaya ve güçlü bir iradeye ihtiyaç vardır.
Güzel bir anısı bize idealist yönünü çok açık bir şekilde göstermektedir. İlk tayin yeri Suriye’de henüz gencecik bir subay olarak göreve başlıyor. Sorumlu olduğu bölgedeki köylere yapılan kontrollere kendisi hiçbir zaman gönderilmiyor. Bunun nedenini merak ediyor ve bir gün şartları zorlayarak kendisi ve subay arkadaşı ile birlikte bir köyü ziyarete gidiyor.
Köye gittiklerinde şöyle bir durumla karşılaşıyorlar. Köydeki insanlar o zamana kadar köye gelen komutanlara değişik mallar, eşyalar ve paralar veriyorlar ve Mustafa Kemal için de bazı şeyler hazırlamışlar. Atatürk bunu görünce şaşırıyor. Uzun bir süre kendisinin köylere neden gönderilmediğini anlıyor çünkü idealist bir ruha sahip olduğu çevresi tarafından bilindiğinden ve diğer subaylar böyle bir kişinin köylere gitmesi ile kendi düzenlerinin bozulacağını düşünüyorlar.
Yanındaki arkadaşı bir an bu malları alıp almamakta tereddüt ediyor. Mustafa Kemal hayatı boyunca yürüdüğü çizgiyi ifade eden şu idealist kelimelerle arkadaşını uyarıyor; Sen bugünün insanı mı olmak istiyorsun yoksa yarının insanı mı?
Bu sözler idealist bir insanın kim olması gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor. İdealist bir insan yarının insanıdır. Bencil olan kişi bugün için çalışır, sürekli sahip olmaya çabalar. Bugün için baktığınızda kazanıyor gibi gözükür ama ya yarın?
İdealist insan yarını kurmaya çalışır ve bunu yaparken de bugünün rahatlığından, maddi getirilerinden vazgeçer çünkü o yarının insanıdır.
Tarih sayfalarında dünyayı değiştirenler idealistler olmuştur çünkü her zaman yarını kurmak için, diğer insanların iyiliği için kendilerini feda ederek insanlığa aydınlık günleri getirmeye çalışmışlardır.
Çanakkale savaşlarında çok zor anlar yaşıyor. Askerlerinin öleceğini bile bile onları ölüme gönderme sorumluluğunu taşıyamayan komutanından sorumluluğu alıyor çünkü biliyor ki kendilerinin ölümü arkadan gelenlerin zaferi olacak. Not defterine şunları yazıyor: “Bu sorumluluk yükü ölümden de ağır”.      
İdealist insan, insan olmanın sorumluluklarını taşımaya çalışandır. Sorumluluk taşımak çok zordur günümüzde birçok insanın bundan kaçtığını görebiliyoruz. İdealist insan sorumsuzluk yerine sorumluluğu tercih edendir. Sorumluluğu taşımak için de bilincini yükseltmesi ve iradesini güçlendirmesi gerektiğini bilen ve bunun için çalışan insandır.
Nutuk’un başında 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında yazdıklarını hatırlayalım. Birçok savaştan çıkmış ve psikolojik ve fiziksel açıdan çökmüş durumda olan bir ordu ve millet, yoksulluk hat safhada, Batı’nın en güçlü ülkeleri yurdu dört bir yandan sarmış durumda, toplum içinde gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlar var. Tüm bunlar karşısında idealist Atatürk’ü görüyoruz. Yolundan sapmayacak kadar güçlü bir iradeye ve değerlerine sımsıkı bağlı bir bilince sahip biri. Bu yokluklardan yola çıkan, geleceği adım adım, milletçe yapılan fedakarlıklarla kuran idealist. Günümüzde zorluklardan, sorunlardan bahsediyoruz ama Atatürk’ün karşılaştığı durumda biz olsaydık ne yapardık?
Atatürk gibi idealistler bizlere örnek olsunlar. Günümüzde idealist insan olmaya çalışmalı bunun için de kendimizi bilmeye çalışmalıyız. Zorluklarla karşılaştığımızda tarihteki bu idealistlerin zorluklarını hatırlayalım ve onlardan alacağımız güçle idealimizden vazgeçmeden ayakta durmaya çalışalım.
Gençlikte istediğimiz, hayal ettiğimiz dünyayı kurmak istiyorsak bundan vazgeçmeyelim. Unutmayalım ki bu dünya ilk önce kendi içimizde kurulacaktır.
İdealist insanlar, yarının insanlık için aydınlık olması amacıyla bilinçlenmeye, insanın yüksek değerlerine göre yaşamaya sabırlı, fedakar, çalışkan insanlardır.
Günümüzün idealistlere ihtiyacı vardır. Doğanın, hayvanların, bitkilerin, toprağın, insanların, toplumumuzun, ailemizin idealist insanlara ihtiyacı vardır. Gençlik yıllarımızda sesini duyduğumuz içimizdeki idealisti hatırlayalım, onu yeniden ayağa kaldırmaya çalışalım.
Unutmayalım her birimizde bir idealist, bir Atatürk yatıyor. Her birimizde kendimizi ve dünyayı değiştirecek bir güç yatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder