27 Ağustos 2011 Cumartesi

Mıchelangelo

Mıchelangelo

Hoşuma giderdi uyumak ve dahası taş olmak
Utanç ve onursuzluk yok olana dek
Artık tek arzum görmemek ve hissetmemek

Usulca konuş yalvarırım uyandırma beni

 
                                   Michelangelo Buonarroti


Michelangelo Buonarroti, Rönesans’ı oluşturanlardan ve bütün zamanların en büyük sanatçılarından biridir. İsmi her zaman şaheser kelimesiyle birlikte anılmıştır.
İlahi her güzelliği yansıtan eserleri insan varlığının ne ölçüde derin olabileceğinin kanıtıdır. Ancak Michelangelo’nun doğduğu ortamda sanat ancak himaye altında yapılabiliyordu. Bu nedenle yaşamı Roma Papalığı ve Medici Ailesi’nin çekişme ve aşırı istekleri arasında geçmiştir. Yaşarken değeri anlaşılmış nadir sanatçılardan biri olsa da bu durum kişisel yaşamını kaçınılmaz bir biçimde etkilemiştir. 
Beş erkek çocuktan ikincisiydi ve 6 Mart 1475’te Toscana’da Caprese köyünde doğmuştu. Ama bütün yaşamı boyunca kendisini bir Floransa çocuğu olarak saymıştı.  Michelangelo’nun annesi ağır hasta idi. Taş kesicisi olarak çalışan ailesinde o, annesine bakmakla görevliydi.
 
Çekicin ve keskinin zanaatını annemin sütüyle birlikte emdim. Babama sanatçı olmak istediğimi söylediğimde öfkeye kapılmış ve sanatçıların ayakkabıcılar gibi işçi olduklarını söylemişti.
 

Annesi, Michelangelo altı yaşındayken öldü. Ancak bu olayın öncesinde de hayatı zalimce ve sevgiden yoksun geçmişti. Suskun ve hassas bir çocuktu. Zekasını fark eden babası onu Latince eğitimi yapan bir okula gönderdi.  Resim öğrenen ondan yaşça büyük bir okul arkadaşı vasıtasıyla bu sanatla tanıştı. 13 yaşında, babası tarafından ressam Domenico Ghirladaio’nun atölyesine yerleştirildi. Bir yıl sonra Medici bahçelerindeki heykel okulunda Muhteşem Lorenzo Medici’nin ailesi ile temas kurdu. Bu dönemde on altı yaşındayken verdiği eserlerden daha o yaşta kişisel bir tarz geliştirmiş olduğu görülebilir. Bu ailenin vasıtasıyla dönemin hümanistleriyle tanıştı ve kültürünün temelini oluşturan Platon öğretisini benimsedi.
 
 
Daha on altı yaşındayken zihnim bir savaş alanıydı.
 
Michelangelo’nun antik pagan dünyaya olan aşkı ve Hristiyan inancı birbiriyle mücadele ediyordu.
1492 yılında koruyucusu Lorenzo öldüğünde Floransa’ya gitti.
San Marco’da kaldığı yıllarda Michelangelo insan anatomisi çalışmalarına başladı. Ahşap bir İsa’nın çarmıha gerilmesi tasviri karşılığında baş rahip Niccolo Bichiellini’den ölü bedenleri inceleme izni aldı. Ancak cesetlerle olan çalışmaları sağlığını bozdu ve sürekli çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı.
Muhteşem Lorenzo’nun oğlu Piero’nun tutarsız yönetimi sırasında (Medici ailesi daha sonra Floransa’dan kovulmuştur) Michelangelo Venedik’e bir yolculuk yapmış ve sonra Francesco Aldrovandi’nin misafiri olarak 1495’e kadar kaldığı Bologna’ya gitmiştir. Burada Peder Girolamo Savonarola kıyamet imgeleriyle Michelangelo’yu etkilemiş ve ileride oluşacak trajik insan yoğunluğu tarzıyla bütünleşecek izler bırakmıştır.
Michelangelo’nun, hala konulduğu ilk yer olan Aziz Peter Bazilikası’nda duran mermer Pieta’yı yapışı aynı zamana denk düşmektedir. Bu eserde Hz. İsa’nın ölü bedeni Meryem’in kucağında görüntülenmiştir; ancak Meryem’in ifadesi acı değil bir boyun eğiş gibidir. Eser tamamlanıp Aziz Peter’de sergilenmeye başladıktan birkaç gün sonra Michelangelo’nun bir rakibi tarafından yapılmış olduğu dedikodusu yayılmıştır. Bunun üzerine Michelangelo gidip eserinin üzerine “Michelangelo Buonarrotti tarafından yapılmıştır” yazısını kazımıştır. Sonradan bunun kibirli bir hareket olduğuna karar verdiğinden Pieta onun tek imzalı yapıtı olarak kalmıştır.
Ne kadar iyi bir şekilde mermerle çalışsa da bir sanatçı ya da heykeltıraşın, Michelangelo’nun gösterdiği beceriyle mermeri kesmesi ve cilalaması mümkün değildir.  Çünkü Pieta heykel sanatının bütün imkan ve gücünün ortaya çıkışıdır. Birçok güzel yan arasında İsa’nın kendisinde en yüksek ifadesini bulmuştur. Bu kadar büyük sanatsal ustalıkla yapılmış ve böylesine özellikleri bir araya getirmiş bir bedene ya da daha fazla kas ve damar ayrıntılarına, iskeletin üzerinde gerilmiş sinirlere ya da daha ölümcül bir bedene rastlamak olanaksızdır. Başın ifadesi, eklemlerdeki uyumluluk, bacaklar, gövde ve damar izleri, tümü o kadar eşsizdir ki bir sanatçının ellerinin bu ilhamı ve hayran olunacak işi bu kadar kısa zamanda ve mükemmel bir biçimde ortaya çıkartması inanılması güç bir şeydir. Doğanın insan etiyle nadiren yaratabildiği mükemmelliği şekilsiz bir taş kütlesine aktarabilmesi kesinlikle mucizedir.
                                                                                                                                                                    Giorgo Vasari, Lives of Artist
 1501 senesinde Michelangelo bir Davud heykeli yapmakla görevlendirilir. Michelangelo’nun erken döneminin en büyük eseri mermerden dev Davud heykelidir. Bu kahraman ruhsal gücün fiziksel güçten daha etkili olabileceğini kanıtlıyordu. Bu genç çobanın İsrail’in düşmanlarını alt etmek için sahip olduğu tek silahı bir sapan idi. (Karakter bu sapan sayesinde tanınmaktadır) Heykel bu esnada zor bir dönem geçiren ve sert önlemlere hazır olması gereken Floransa Halkı’na da bir mesaj niteliği taşır.
Michelangelo Davud’u atletik bir vücuda sahip ve savaşa hazır bir biçimde elinde taş tutarken betimlemiştir. Bu eser o zamanlar yeni ilan edilmiş olan cumhuriyete adanmıştı ve yurttaşlarına sorumluluklarını ve görevlerini hatırlatır nitelikteydi.
Michelangelo’nun günlüğünden:
Floransa’ya döndüğümde artık meşhur olmuştum. Şehir Meclisi benden 5.8 metrelik mermer bloktan, dev bir Davud heykeli yapmamı istedi. Katedralin arkasındaki bir atölyeye kendimi kilitledim ve üç sene boyunca o yüksek mermer ile çalıştım.  Bir meslektaşlar grubunun istememesine rağmen Cumhuriyetimizin bir simgesi olarak Vecchi Meydanı’nda durmasında ısrar ettim. Kabul edildi. Taklar yıkıldı, sokaklar genişletildi… Kırk adam beş gün boyunca çalıştı. Bütün Floransa şaşırmıştı.  Bir kahraman uyarıyordu Floransa’yı: Her kim yönetirse adaletle yönetsin, cesaretle korusun. Heykelin gözleri tetikte..bir boğanın boynu…bir katilin elleri…bedeni enerji dolu. Saldırmaya hazır duruşta.
Michelangelo 1508’te 2. Julius tarafından Roma’ya geri çağırıldı. Ona yeni bir iş verilmişti. Sistin Kilisesi’nin tavanına
çizilecek yirmi havari figürü ve diğer süslemeleri. Kendini hep bir heykeltıraş olarak değerlendiren Michelangelo, şimdi fresk sanatını öğrenmek durumundaydı. İlk önce bu görevi reddetmeyi denedi ama çabaları boşa çıktı. Ancak şaheserin gerçekleştirmesi sırasında uyanan gizemli sevgi sonradan meyvesini verecekti. 2. Julius, Michelangelo’nun düş gücünden etkilendi ve planlar değişti. 1512 Ekimi’nde Michelangelo Sistin Kilisesi’nin tavanına üç yüz figür çizmişti. Çalışmanın başında bazı asistanları kabul etmişti; ama sonradan çalışmayı istediği gibi yapamadıklarından yalnız devam etmeye karar verdi. O kadar uzun zaman tavanda çalışma yapıyordu ki aşağı baktığı zamanki görme duyusu iyice azalmıştı. Bir yazı okuması gerektiğinde kafasının üzerinde tutarak okuyabiliyordu. Eserine karşı olan duyguları yüzünden Papa dışında hiç kimsenin onu bitmeden  görmesine izin vermiyordu. Ancak Papa eseri çabuk bitirmesi için sürekli ısrar ediyor ve yapı iskeletine çıkıp fresklerin gelişimini kontrol ediyordu.  Sanatçının üzerindeki baskı o kadar ağırdı ki, eseri 1511 Ağustosu’nda tahmin edilenden önce bitirdi.
Bu çalışma, zamanın sanatçıları üzerinde büyük etki bırakmıştır. Özellikle kendi çalışmalarını yakın bir yerde sürdüren Raphael kendi tarzında çeşitli değişiklikler yapmıştır. Bu iş fiziksel ve duygusal açıdan Michelangelo için tam bir işkence olmuştur:
Dört işkence senesinden, dört yüzden fazla gerçeğinden büyük figürden sonra kendimi Jeremiah kadar yorgun ve yaşlı hissediyordum. Sadece otuz yedi yaşındaydım ama arkadaşlarım yaşlı bir adama döndüğümden beni tanıyamıyorlardı.                                                      
Dört sene içinde Michelangelo, Sistin Kilisesinin tavanına tüm zamanların en güzel resimlerini yapmıştı. Çalışma, Yaratılış Kitabı’ndan (Book of Genesis) Tanrının karanlığı aydınlıktan ayırması tasviriyle başlayan, Adem ve Havva’nın yaratılışı, Günaha Çağrı, Adem ve Havva’nın düşüşü ve Tufan’ı içeren dokuz sahne içeriyordu. Bu merkezi figürleri peygamber ve kahinler  çevrelemekteydiler.
Michelangelo, Sistin Kilisesi’nin tavanının figürleri işinden önce 2.Julius’un Mezarı için görevlendirilmişti. Kaynak sorunu yüzünden Papa bu işin ertelenmesini emretmişti. Sistin Kilisesi bittiğinde önceden planlanmış olandan daha basit bir planla işe girişti. Diğer heykellerin yanı sıra mezarda, hükümdarın on generaliyle heykelini yapmıştır.
Floransa’da kaldığı dönemde Michelangelo 1519 ve 1534 yılları arasında Medici mezarının heykellerini yapma görevine kabul edildi. Medici mezarı tamamen farklı bir biçimde yapıldı. Daha önce kendisinin de Julius’un mezarı için kullanmış olduğu bütün Floransa mezarlarını süsleyen arabesk tarz kullanılmadı. Hiçbir aksesuar şekil kullanmadı; heykeller sadece kendi ruhunu ifade etmekteydiler.
Michelangelo’dan önce sanatçılar mezarlara hep Hıristiyan simgeleri kazırlardı. Michelangelo bu geleneği terk etti. Yerine kullandığı figürler insancıl figürlerdi. Heykellere şafak, alacakaranlık, gündüz ve gece gibi isimler vermiştir ve bu heykeller acı çeken insanlığı simgelemekteydi.
Floransa’yı bir daha dönmemek üzere terk ettikten sonra Papa 7. Clement tarafından Sistin Kilisesi’ne Son Yargı’nın freskini yapmakla görevlendirildi. Eserin konusu o zamanki Reform hareketiyle ilgilidir. Son Yargı, insanlığı kurtuluşun eşiğinde betimler.
1541 senesinde tamamlanan Son Yargı, Rönesans’ın en büyük freskidir. İsa bir gök gürültüsüyle kaçınılmaz ayrılmayı gerçekleştirir; kurtulanlar resmin sağ tarafında yükselirken, lanetliler ise Dante tarzı bir cehenneme batarlar. Bütün figürlerin orijinal olarak çıplak çizilmesine rağmen on yıl kadar sonra kültürel hava muhafazakarlaşmaya başladığında başka bir sanatçı tarafından elbiseler eklenmiştir.
Yetmiş yaşlarında ve pek de sağlıklı değilken mermerle çalışırken onu gördüm. Çok sert bir mermer bloğunu öylesine yontmaktaydı ki üç genç mermer işçisi üç kat zamanda onun yaptığını ancak yapabilirlerdi. Taşa öylesine bir enerjiyle vuruyordu ki bloğun parçalara ayrılacağını zannederdiniz. Tek bir darbede üç dört parmak kalınlığında parçaları uçuruyordu. Belirlenmiş bir derinliğe öyle kesinlikle bir giriş yapıyordu ki bütün taş kullanılmaz hale gelecek sanırdınız.
                                                                                                                                                                            Blaise de Vigenre
Tamamını iletmediğim heykel ve fresk çalışmalarına ek olarak, hayatının son yirmi yılında Michelangelo mimariyle de ilgilenmiştir. Bir kısmı yarım kalan düzenlemeler ve yapılar için planlar yapmıştır.
Yaşamı sırasında Michelangelo, prenslere, papalara, kardinallere ve şairlere yakın oldu. Yüksek dünyasını birçok sanatın yanı sıra şiirle de dile getirmiştir. Şiirlerinin çoğu yüklendiği işler ve Yeni Eflatuncu Felsefe konularındadır.
Hem tekniğiyle, hem de kutsalı ifade eden orijinal tarzıyla birçok meslektaşını etkiledi. Rönesans’ın temel taşlarından biri olan Michelangelo Buonarroti, büyük ruhunun yansıması olan eserlerini insanlığa bıraktı.
Yaşamımın rotası fırtınalı denizlerden geçerek, hepimizin geçmiş eylemlerimiz için hesap vermek zorunda kalacağı ana limana, kırılgan botuyla ulaştı. Beni kucaklamak için kollarını açmış olan Kutsal Aşk’a yüzünü dönmüş ruhumu artık ne bir resim ne de bir heykel, sakinleştirebilir.
                                                                                                                                                                                          Michelangelo

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder