8 Temmuz 2011 Cuma

Modern Hayatın Getirdikleri Götürdükleri

Modern Hayatın Getirdikleri Götürdükleri

Endüstri devrimi sonrası bilim ve teknolojideki gelişmeler ortalama canlı ömrünü uzatmakla kalmayıp, yaşam standardını, kalitesini ve konforunu da yükseltti. Modernite ile birlikte bireycilik ön plana çıkmış ancak bu da sosyal ve toplumsal bazlı meseleleri bireysel psikopatolojiye ingirgeme yanılgısını beraberinde getirdi. Günlük yaşamımıza ve konuşma dilimize git gide daha fazla sinen bazı kavramlar var. Afşar Timuçin, Cemal Dindar ve Yavuz Erten’in “Bilim ve Felsefe Açısından Ruhsallık” adlı kitaplarında da yer verildiği üzere, günlük konuşma dilimize her geçen gün biraz daha sinen psikoloji ve psikiyatri terminolojisi ile; üzüntülü ve kederli olanları “depresif”, temiz, titiz ve kılı kırk yaran insanları “obsesif”, fazla neşeli konuşmalar içindeki yüksek sesli kahkahaları ise “manik” olarak etiketleme eğilimi yaygınlaşarak indirgemeci ve yanılsamalı bir bakış açısı yaratmaya başlamıştır.

Genetik, biyolojik ve nöro-kimyasal açıklamaların ağırlık kazandığı günümüzde eğer psikoloji ve psikiyatri de sosyolojiden, antropolojiden ve tarihten bu kadar ayrı tutulmaya başlanırsa, git gide daha da kuru ve yavan bir hal alacak ve gerçeği tüm boyutlarıyla ve sağlıklı bir zeminde ortaya koymaktan da uzaklaşacaktır. İlaç tedavilerinin ön plana çıktığı günümüzde, özellikle anti-depresanların en çok satılan ilaçlar listesinde başı çekmeye başlaması, insanların eş-dost sohbetlerinde birbirlerine tavsiye ettiği bir şey haline gelmesi dikkat çekicidir.

Modern yaşam ve kapitalizm ile birlikte; iç donanım, iç zenginlik ve iç güzellik yerini dış görünüm, güç, iktidar, para, sahiplik, gençlik, güzellik ve cinsellik kavramlarına bıraktı. Parlatılmış, cilalanmış ve şişirilmiş yanılsamalı egolar çağımıza damgasını vurdu. Narsizm doruk noktasına geldi. Altta yatan boşluk, değersizlik ve güvensizlik hisleri; maddi ve somut servetle, sahip olunan sözde değerli objelerle doyurulmaya çalışılmaya başlandı.

Kadınlık ve erkeklik imgeleri değişti, cinsellik metalaştı ve pornografi ön plana çıktı. Çocukluk masumiyeti ortadan kalktı; çocuklar adeta küçük kadınlar ve küçük erkekler haline geldi. Ergenlik ise çok uzun bir sürece yayılmaya ve hatta hiç bitmemeye başladı ! Yetişkinlik ve olgunluk yerini bitmemiş ergenliklere bıraktı !

İletişim teknolojisi ve ağları gelişti, yaygınlaştı ama bu insanların arasındaki gerçek iletişimi ve ilişkiyi güçlendirmeye, zenginleştirmeye yetmedi; bilakis insanları hem kendine hem de birbirine daha da yabancılaştırdı. İnsanlar yalnızlaştı. Bağlar ve bağlılıklar zayıflarken, bağımlılıklar arttı...

Geniş aileler yerini çekirdek ailere bıraktı. Çocuk sayısı azaldı. Buna bağlı olarak da kardeş, kuzen ve yakın akraba bağlantıları güç kaybetti... Geniş aileler terkedilince, çocuk bakımı ve sorumluluğu önce sadece annelere kaldı. Sonra da çalışma hayatı ile birlikte annelerden de bakıcılara ya da kurumlara geçti... Çocuklar ve gençler televizyonun, bilgisayarın, internetin ve mobil telefonların bombardımanı altında, her tür etkiye açık ve savunmasız kaldılar...

Medyada, özellikle de ekranlarda, herkesin gösterecek bir şeyi ve anlatacak bir hikayesi var artık; kimileri bedenlerini, güzelliklerini, gençliklerini, kimileri ilişkilerini, kimileri ise sahip oldukları zenginliği ekranlarda sergilerken, kimileri de sahip olamadıklarını, yokluklarını, acılarını, hayal kırıklıklarını duyurmak için ekranlardalar.

Televizyon, bilgisayar, internet ve mobil telefon teknolojisi ile iletişim ve bilgiye erişim; büyük kolaylık, hız, akışkanlık ve esneklik kazandı. Mesafeler, fiziksel engeller ve sınırlamalar büyük ölçüde ortadan kalktı. Uzaklar yakın, özel alanlar kamusal, mahremler aleni olurken, aile hayatı ve sosyal paylaşımlar da yerini yavaş yavaş bireysel yaşantıya ve hatta o da git gide yalnızlığa bıraktı...
İstatistiklere göre, kalabalık metropollerde yaşayan insanlar kendilerini daha fazla yalnız hissediyorlar... Modern şehir hayatında aileler küçüldü, sosyal bağlar zayıfladı, komşuluk, akrabalık, ahbaplık, arkadaşlık ilişkileri yoğunluğunu ve önemini kaybetti, bazı değerlerin içi boşaldı ve tüm bunların nihayetinde de kalabalıklar içinde yalnız olmak kaçınılmaz son oldu...

Hayatımıza giren hatta artık hayatımızın “vazgeçilmez” birer parçası haline gelen bu teknoloji ürünleri ile kişisel alanımız ve özgürlüğümüz de daralıyor farkında olmadan. Zira, cep telefonunuzu kapatıp da oturamıyorsunuz, arayanların “neden telefonun kapalı ?” sorularına ve şüphelerine yer vermemek için, her an ulaşılabilir ve her an herşeye hazır olma zorunluluğu getiriyor adeta.

Mobil telefon şirketleri yalan, hile ve sahtekarlık için gerekli teknik alt yapıyı sunar ve bununla birbirleriyle yarışırcasına ve kendileriyle gurur duyarcasına yapıyor olmalarını hayret, üzüntü ve endişeyle karşılıyorum.

Geçmişin ve geleceğin bir önemi yok. Artık sadece şimdi ve burada, anı yaşamaya programlanıyoruz. Arzu ve isteklerimizin ille de hemen şimdi karşılanmasına ihtiyaç duyuyoruz; beklemeye, sabretmeye, emek vermeye, toleransımız yok derecede az... Hızlı yaşama, çabuk tatmine ve tüketime ayarlı yeni kuşak gençleri hayatı “fast-food” tarzında ve “popüler kültür” kıvamında tüketme eğiliminde. Bilgiyi, bilgeliği, üretimi ve erdemi değersizleştiren; üretmeden tüketmeyi, anlık hazları, bencilliği, içi boşluğu ve dışı renkliliği körükleyen bir zaman...

İstatistiklere göre ;

Depresyon, intihar ve anti-sosyal kişilik bozukluğu oranları; Batı toplumlarında, Doğu ve Akdeniz toplumlarına kıyasla açık ara daha yaygın... Bu farkı yaratan ve Doğu toplumlarını koruyan en güçlü faktörün ise öz kültürleri, insan ve ilişki odaklı yaşam tarzları olduğu düşünülüyor... Aile bağları; eşlik, dostluk, arkadaşlık, komşuluk ilişkileri; doğum, ölüm ve evlilik ritüelleri; gelenekler, sosyal alışkanlıklar ve insancıl paylaşımlar aracılığıyla kurulan destek ağları, iletişim, dayanışma ve duyarlılık en belirgin ve en değerli koruyucu etkenler olarak görülüyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder